DAVALARA GENEL BAKIŞ
Dünyayı etkisi altına alan COVİD-19 virüsü ve DSÖ tarafından ilan edilen pandemi dolayısıyla Çin’in sorumluluğu tartışılırken, bu virüsün bulaşısından doğan, uğranılan zararlara dayanarak ne tür davalar açılabileceğine şöyle genel olarak bir göz atmak gerekirse; öncelikle bu durumu Çin’e karşı uluslararası alanda hukuki mücadeleye giren devlet ya da birey olarak ayırarak ve bunun için uluslararası hukuku, taraf olunan sözleşmeleri inceleyerek başlanabilir, sonra da iç hukuka göz atılabilir.
Birleşmiş Milletler Dünya Sağlık Örgütü tarafından Çin’in de taraf olduğu yani kendisi için bağlayıcı olan Uluslararası Sağlık Tüzüğü (UST) kapsamındaki hastalıkların sınırlı olması ve taraf devletlerin DSÖ’ye salgınları bildirme konusundaki yükümlülüklerine tam anlamıyla uymamaları sebebiyle uygulanabilecek tedbirler bakımından hastalıkların uluslararası yayılmasını önlemek, bu hastalıklara karşı korunmak, yayılmalarını kontrol etmek ve halk sağlığı açısından gerekli yanıtı vermek amacıyla 2005 yılında UST yenilenmiş, hem taraf devletler hem de DSÖ için önemli hak ve yükümlülükler öngörülmüştür.
UST 5, 6, 7 maddelerde taraf devlet ve DSÖ için bilgilendirme yükümlülüğü düzenlenir. UST 5 ve 6 maddelerde DSÖ için uluslararası düzeyde yayılmayı önleyici prosedürleri toplayıp taraf devletlere bilgi vermesi ve kendi verilerini bildirmesini istemesi düzenlenirken, UST mad 6 gereğince her taraf devletin kendi ülkesi içindeki uluslararası önemi haiz halk sağlığı acil durumuna yol açabilecek tüm olayları ve aynı zamanda bu olaylara yanıt olarak uygulanan herhangi bir sağlık önlemini 24 saat içinde, mümkün olan en etkin haberleşme araçları ile DSÖ’ne bildirmesi düzenlenir. UST mad 7 de ise bir taraf devlet kendi ülkesinde , kökeni veya kaynağı ne olursa olsun uluslararası önemi haiz halk sağlığı acil durumu oluşturabilecek nitelikte beklenmedik veya alışılmadık bir halk sağlığı olayına dair kanıta sahip ise, DSÖ’ye ilgili tüm halk sağlığı bilgilerini temin edecektir düzenlemesi yer almaktadır.
Henüz içinde bulunulan ve yaşanan durumla ilgili net veriler olmamakla ve bazıları henüz doğrulanamamakla birlikte Çin’in Aralık ayından önce karşılaştığı vakaları DSÖ’ne bildirmediği, verileri sakladığı, önlem almadığı, enfekte sayısını yanlış bildirdiği, Ocak ayına kadar olayın ilk çıkış şehri Wuhan’a giriş-çıkışa izin verdiği yönünde iddialar mevcut.
Uluslararası hukukta bir eylemin haksız olması için eylemin ihmalen ya da kasten gerçekleşmesi gerekir. Ayrıca haksız fiile esas eylem ilgili devlete atfedilebilir olmalı, yani bu eylem ilgili devletçe gerçekleştirilmelidir.
Çin hakkında iddia edilen eylemleri ispat edilmek koşuluyla taraf olduğu Uluslararası anlaşma, tüzük ve tüm mevzuat gereğince tazminat yükümlüsü kılınabilir.
https://www.hssgm.gov.tr/UluslararasiSaglikTuzugu
5718 sayılı MÖHUK mad 34 de haksız fiil kavramı düzenlenir. Haksız fiilden doğan borçlar haksız fiilin işlendiği ülkede, haksız fiilin işlendiği yer ile zararın meydana geldiği yerin farklı ülkelerde olması halinde ise zararın meydana geldiği ülkede dava edilebilir. Haksız fiil Çin’de ancak sonuçları Türkiye de ise Türkiye’de dava açılabilir. Ancak virüsün Çin de üretildiğinin ispatı gerekir biyolojik silah iddiası gibi…
Başvurulacak merci konusunda ilk akla gelen Uluslararası Adalet Divanı olur.
Adalet Divanını tanıyan ülkeler kararının bağlayıcılığını da kabul etmektedir. Adalet Divanında iki devlet arasındaki uyuşmazlığa dair başvuru için her iki devletin de rızası gerekir. Çin’in bu seçenekte rızasından bahsetmek mümkün olmayacaktır. Kaldı ki aksi bile düşünülse nihai kararın icrasında sorun çıkacaktır. Kararın icrasını aynen AİHM kararları gibi BM Güvenlik Konseyi sağlayabilir. Ancak burada da karşımıza BM Güvenlik Konseyinde Çin’in; Rusya, Amerika, Birleşik Krallık ve Fransa ile birlikte veto hakkına sahip beş daimi üyeden biri olduğunu unutmamak gerekir. Çin daimi üye olmakla aleyhine bir BM Güvenlik Konseyi kararını veto edecektir. Kaldı ki burada BM Güvenlik Konseyi diplomatik sebeplerle sürece dahil olmak istemeyebilir de.
UST 56 maddede “barışçı olmak kaydıyla tarafların her türlü yolu tercih etme serbestisi olmakla birlikte başlıca geleneksel çözüm yolları görüşme, araştırma ve soruşturma, arabuluculuk, uzlaştırma, dostça girişim, hakemlik ve son olarak yargıdır” ifadesiyle taraflar arasında ihtilaflar barışçıl yollarla çözülmeli, aksi halde diğer yollara başvurulur denmiştir. UST 57 maddede ise Uluslararası Daimi Tahkime gidilebileceği düzenlenmiştir. Ancak bu yolda bile Çin’in yazılı onayı gerekmektedir. Yani Çin Tahkimi yazılı olarak kabul etmiş olmalıdır.
Zarar gören devlet tek taraflı olarak da tazmin isteyebilir ancak yaptırım uygulama olanağı bulunmuyor. Kaldı ki salgınlarla ilgili devletler geçmişte de risk almak istemiyor, kendi başına da bir gün gelebileceği düşünülüyor.
Sonuçta haklı olunsa bile uluslararası hukukta eksik mekanizmalar sebebiyle etkili bir yaptırım görünmüyor.
Çin in hareketi haksız fiil kabul edilirse ki kanaatimizce edilebilir, bu durumda bireysel başvuruda bulunulabilir.
Virüsle ilgili bulaşı sebebiyle kişilerin kişilere dava açması hakkında ise; virüsü bulaştırana ceza verilebilir ve tazminat yükümlüsü de olabilir. Burada öncelikle bulaştıranın hasta etme veya öldürme amacı olmalı, bilerek isteyerek yapmalıdır. TCK mad 81 kasten öldürme , mad 86 kasten yaralama olarak düzenlenir. Ayrıca eylem elverişli vasıta ile gerçekleşmelidir. Virüs elverişli vasıta mıdır sorusuna şu anda aşısı ve ilacı olmaması sebebiyle evet cevabını vermek mümkündür. Ek olarak makul şüpheyi ortadan kaldıracak şekilde isnat edilmelidir. Yani kimin bulaştırdığı şüphesiz şekilde belirlenebilir olmalıdır. Bunun ispatı çok zordur. Mesela aynı evde eşlerden birinin hiç dışarı çıkmaması, kimseyle görüşmemesi durumunda diğer eşin bulaştırması gibi.
Bu arada devletlerce yeterli önlem alınmadığı, alınsaydı önlenebileceği iddiası ile kişilerin kusura dayalı veya kusursuz sorumluluğa dayanarak idareye karşı dava açması da mümkün görünüyor.
Bir de karantina altında iken kaçanlar ve bulaştıranlar TCK 195 gereği cezalandırılabilir. Kanunumuzda taksirle, yanlışlıkla bulaştırmak halinde cezai yaptırımı yok. Yani ciddi bir ispat sorunu var.
Ayrıca DSÖ de kişilerin bireysel sorumluluklarına bakılabilir. DSÖ Anayasası 66-67-68 maddeleri görev yapanların örgütle ilgili yaptıkları işten dolayı , işlerini bağımsızlıkla yerine getirmelerini desteklemek için yargılama aşamasında imtiyaz ve dokunulmazlıklar sahip oldukları görülüyor, bu sebeple sorumlu tutmak mümkün görünmüyor.
Temel Hak ve Özgürlükler açısından ise hak ihlali var mı sorusuna cevap olarak; taraf devletlerin DSÖ Anayasası 21-22 maddeleri gereğince DSÖ tarafından konulan kurallara uymakla, gereken önlemleri almakla yükümlü olduğu görülmektedir.
Sağlık Tüzüğü (UST) 3 maddesinde kişilerin onuruna temel hak ve özgürlüklere saygıdan bahseder. Yine 32 madde de , insan haklarına ve temel özgürlüklere saygı göstermek suretiyle muamele edeceklerdir denmekle birlikte bir açıklık bulunmamaktadır.
Devletlerin temel hak ve özgürlüklere saygılı davranmakla yükümlü olmakla birlikte korunan hakların önceliği tartışılabilir. Devletler öncelikle yaşam hakkına saygılı olmak ve koruma tedbirlerini almak zorundalar. Korunan temel hak ve özgürlüklerde de bir denge olması gerek. Aksine düşünce, temel haklardan yaşama hakkının ihlali olabilecektir
AİHM bir kararında HİV virüsü ile ilgili devletin halk sağlığı için aldığı düşük düzeydeki önlem halkı korumadığı için izolasyon ve karantinayı haklı bulmuştur.
Medeni Siyasi Haklar Sözleşmesi Mad 4 olağanüstü durumlarda devletlerin yükümlülüklerini azaltma hakkı veriyor. Ancak devletin bu olağanüstü durumu ilan etmesi gerekmektedir.
Seyahat hakkı, toplantı hak ve özgürlüğü gibi haklarda, devletler tarafından alınan önlemlerin kanuni, gerekli ve ölçülü olması durumunda devletin önlem almasına izin verilmektedir. Yani tüm haklar dengelenmek zorundadır.