HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASI (HAGB) 

 

Kamu davasının duruşma evresinin sonunda mahkeme müzakere sonucunda mahkûmiyet yönünde kanaat getirmişse iki türlü karar verilebilir. İlk karar mahkûmiyet şeklindeki hüküm fıkrası (kısa karar) veya gerekçeli karar (hüküm) olmaktadır. İkinci karar ise hükmün açıklanmasının geri bırakılmasıdır.[1]Bu ikinci karar olan hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) ilk olarak 15/7/2005 tarihinde 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nda yer verilmiştir. Sonrasında 06/12/2006 yılındaki düzenleme ile 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu md.231 5 ila 14 üncü fıkralarında yer verilerek büyüklere de uygulanmaya başlanmıştır. Zaman içerisinde birtakım ihtiyaç duyulan değişiklikler sonucunda bu kurum 2014 yılında son halini almıştır.

HAGB kararı kanuni koşulların bulunmasına bağlı olarak sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün beş yıl süre ile açıklanmasının ertelenmesine ve bu süre zarfında sanık kasıtlı bir suç işlemezse, düşme kararı verilerek kurulan mahkûmiyetin kural olarak hiçbir hukuki sonuç doğurmamasına imkân sağlayan bir muhakeme kurumudur.[2]

Bu kurumun yasalaşma evresindeki gerekçesine baktığımızda; “Hâkim, sanığın suçluluk ve kusurluluğunu saptamakla beraber cezaya hükmetmeyi geri bırakmakta ve onu belirli bir süre içinde denetim altında tutmaktadır. Davranışları, tâbi tutulduğu denetim süresi içinde olumlu bulunduğu takdirde suçlu için bir mahkûmiyet kararı verilmemektedir. Böylece deneme süresini başarıyla geçirmiş olan suçlu, damgalama süreci dışına çıkarılmakta, bir yargı kararına muhatap olmamaktadır. Bu kurum, çağdaş ceza hukukunun amaçlarından biri olan kişiyi mümkün olduğu kadar damgalamamayı ve toplum ile uyum sağlanmasını gerçekleştirici bir uygulama niteliğindedir.” şeklinde kurumun gerekliliği savunulmuştur.[3] Ama altında yatan nedenlerden birinin de Yargıtay’ın iş yükünü hafifletmek olduğu ortadadır. Çünkü HAGB kurumunun uygulanması sonucunda mahkûmiyet hükmüne karşı temyize başvurulamamaktadır. Bu nedenle birçok dosya HAGB şeklinde çözülmüş oldu böylece Yargıtay’da da dosya birikmesinin bir bakıma önüne geçilmiş olundu.

 

UYGULANMA KOŞULLARI

 

Bir sanık hakkında HAGB kararı verilebilmesi için şu durumların varlığı aranır:

 

1.Sanığa Yüklenen Suçun İki Yıl ve Daha Az Süreli Hapis Cezası veya Adli Para Cezası Gerektirmesi (CMK m.231/5)

Burada sanığın yargılama sonucu alacağı somut ceza iki yılı aşmamalıdır. Sanık belki alt sınırı dört yıl üst sınırı 6 yıl olan bir suçtan dolayı yargılanıyor olabilir. Ancak burada sanık haksız tahrik indiriminden yararlanmış olabilir. Sonuç olarak bu kurumun uygulanabilmesi için hükmedilen cezanın iki yılı aşmaması esastır.

Davaların birleştirilerek görüldüğü durumlarda, her suç için öngörülen ceza ayrı ayrı dikkate alınarak HAGB uygulanıp uygulanmayacağı tespit edilir.[4] Nitekim Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun m.99/1’de de “Bir kişi hakkında hükmolunan her bir ceza diğerinden bağımsızdır, varlıklarını ayrı ayrı korurlar” denilmek suretiyle bu konuya işaret edilmektedir.[5] Yani bu durumlar neticesinde her bir suç için ayrı hüküm verilerek, her HAGB kararı birbirinden bağımsız olarak verilir. Bir suçtan HAGB verilebilirken diğerinden verilmeyebilir.

Bu konuya dair son olarak şunu belirtmekte fayda var, bir suç karşılığında hapis ve adli para cezası birlikte gösterildiği hallerde HAGB kararı verilebilmesi mümkün değildir.

 

2.Sanığın Hükmün Açıklanmasının Geriye Bırakılması Kararına Rıza Göstermesi

CMK m.231/6/c bendi son cümlesinde “sanığın kabul etmemesi halinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez.” denilmek suretiyle, sanığın rızasının gerektiği belirtilmiştir. Ancak uygulamada sanığın rıza göstermesi işleminde rıza alınma zamanı bakımından hukuki sorunlar ortaya çıkmaktadır. Bu konu hakkında ilerleyen bölümlerde ayrıca açıklama yapılarak ortaya çıkan sorunlar incelenecektir.

 

3.Sanığın Daha Önce Kasıtlı Bir Suçtan Mahkûm Olmamış Bulunması

 CMK m.231/6/a bendinde yer aldığı gibi sanık kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış olmalı. Yani bu durumda sanık daha önceden taksirli bir suçtan dolayı mahkûm olmuş ise bu kurumdan yararlanabilir.

 

4. Sanığın Yeniden Suç İşlemeyeceği Kanaati

CMK m.231/6/b bendine göre; “Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması” koşulu öngörülmüştür. Bu kanaate varmada madde hükmünde de belirtildiği üzere ilk olarak sanığın kişilik özelliklerine, sonrasında duruşmadaki tutum ve davranışlarına bakılmalıdır. Bu iki husus dışında başka bir husus dikkate alınarak sanığın yeniden suç işlemeyeceği kanaatine ulaşmak şartın gerçekleşmesi açısından olumsuz sonuç doğurur.

 

5.Zararın Giderilmesi

Burada söz konusu zarar suçun işlenmesi sebebiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zarardır. Bu zarar aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya zararın tazmini şeklinde yapılabilir. Ayrıca kanun koyucu derhal zararın giderilemediği durumlarda taksitle de bu zararın giderilmesine imkân tanımıştır (CMK m. 231/9).

Burada önemli olan nokta ise zararın niteliği konusudur. Kanun hükmünde zararın türü belirtilmemiştir. Bu nedenle zararın hem maddi hem manevi zararı kapsadığı kabul edilmelidir.[6] Ancak Yargıtay’ın yerleşik içtihadı kanun hükmündeki zarar ibaresini yalnızca maddi zarar olarak kabul etmektedir. Bu konudaki sorunlar da ayrıca bir başlık altında ele alınacaktır.

 

6.Anayasa Hükümleri Sonucu Koruma Altına Alınan İnkılap Kanunlarında Yer Alan Suçlardan Olmama

CMK. m.231/14 uyarınca “Bu maddenin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin hükümleri, Anayasanın 174 üncü maddesinde koruma altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlarla ilgili olarak uygulanmaz.” şeklinde belirtilmiş olması sebebiyle işlenen suçun ilgili kanun hükümlerinde yer alan suçlardan olmaması gerekir.

Yukarıda bahsedilen bu koşullar işlenen suç neticesinde ve sanık bakımından uygunsa, HAGB kurumu uygulama alanı bulabilir.

 

HAGB KARARININ SONUÇLARI

 

Sanık hakkında HAGB kararı verilmesinin en önemli sonucu kurulan hükmün sanık hakkında hiçbir hukuki sonuç doğurmamasıdır.

 

HAGB KARARI SONUCUNDA ORTAYA ÇIKAN SORUNLAR

 

HAGB kurumunun yargı sistemimize girmesi sonucu, sağladığı birtakım kolaylıklardan ve kanun metninin ele alınış biçiminden dolayı ortaya bir takım sorunlar çıkmaktadır. Bu sorunları kanaatimce; sanık, mağdur ve mahkeme açısından ele almak yanlış olmaz. Ortaya çıkan sorunların hem kanuni açıdan hem de içinde bulunan psikolojik durumlar açısından ele alınması bu kurumun güvenirliği ve işlerliği açısından uygun olacaktır.

 

  1. Mahkeme (Hâkim) Açısından Ortaya Çıkan Sorunlar

HAGB olgusuna yargısal tutum ve davranış ışığında bakıldığında görülmektedir ki; dosya, hâkimi meşgul eden bir nesnedir ve insani bir duygu eseri olarak hâkim bu meşguliyeti kolay bir şekilde aşmaya çalışmaktadır.[7] HAGB sonucu temyiz gibi bir kuruma götürülme durumu da bulunmamaktadır. Hakimler verdikleri hükmün bir bakıma kalite kontrolünün sağlanamayacağı için bu yola başvurmaktadırlar.  Yani adaletin sağlanmasından çok bencilce bir düşünceye dayanarak tabiri caizse başlarının ağrımasını istememektedirler.

Hakimlerin HAGB kararını vermelerinin altında yatan sebepleri şu şekilde sıralayabiliriz;

-Temyiz yolunun kapalı olması hâkimlerin zihnini, hapis gibi ciddi bir yaptırımın vuku

-Delillerin toplanması, sanığın ve şahitlerin dinlenmesi gibi usulî hususlarda gevşeklik yapılabilir. Kolaylıkla netleşmeyen davaların esasa dair suç vasıflandırmalarında da bir sapma yaşanması mümkündür.

-Sanığın HAGB’ye rıza göstermesinin hâkim tarafından hatalı olarak küçük bir suç ikrarı olarak yorumlanması muhtemeldir.[8]

Tüm bunlar ışığında hakimlerin HAGB kararı vermeye yanaşmaları çok olağan bir durumdur. Ancak bu durum AİHS ‘ne göre adil yargılanma hakkının ihlaline sebep olacaktır.[9]

 

2.Zararın Tespiti Konusunda Ortaya Çıkan Sorunlar

Yukarıda da belirttiğimiz gibi HAGB kararının koşullarından biri olan, mağdurun veya kamunun uğradığı zararın giderilmesi hususu uygulama açısından kanuni düzenlemeye uygun değildir. Kanuni düzenleme sadece “zarar” ibaresine yer vermiştir. Zararın niteliği konusunda bir ayrıma gitmemiştir. Yargıtay ise yerleşik içtihadı doğrultusunda zararın sadece maddi zararı kapsadığını belirtmiştir. Yargıtay’ın buradaki temel mantığı HAGB kurumunun ceza mahkemelerinin ve yargıtayın iş yükünü azaltmak ve ceza mahkemelerinin uzmanlık alanı olmayan zarar hesaplamaları açısından maddi zararın tespitinin kolay olması, ancak manevi zararın hesaplanmasının davanın süresini uzatacağı varsayımıyla adaletin tesisinin gecikeceği düşüncesidir. Burada Yargıtay manevi zarar için hukuk mahkemelerinde ayrıca manevi tazminat davası açılması gerektiğini savunmaktadır.[10] Bu gerekçelerle uygulamada bir tutarlılık kazandırılmış olabilir, ancak hukuki düzenleme ile arasında uyum yoktur. Eğer kanun koyucunun böyle bir kastı var ise koşul olarak zararın giderilmesi değil, sadece maddi zararın giderilmesi gerektiğini belirtmesi gerekmektedir.[11] Uygulama açısından bu konuda ortaya konan içtihatlar sonucunda bir sorun bulunmamaktadır. Ancak kanun koyucunun burada kanun maddesinin amacına uygun bir hüküm koyması gerekirdi. Kanunlarda amaç ve lafız birbirine uygun olmalıdır ki ortaya bu tarz sorunlar çıkmasın.

 

3.Sanığın Rızasının Alınmasında Yaşanan Sorunlar

HAGB kararı verilebilmesi için aynı zamanda sanığın rızası aranmaktadır. Çünkü “suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.” (AY m.38)[12]  Sanık suçsuz olduğu düşüncesiyle hareket edecektir ve beraat edeceğine dair inancı tam ise HAGB kararı onun aleyhine bir durum yaratacaktır. Bu sebeple rızasına başvurulması hususu önem taşımaktadır.

Rızanın soruluş şekli ve zamanı burada ortaya sorunlar çıkmasına neden olmaktadır. Çünkü uygulamada ne yazık ki sanığa HAGB kararı verilmesi konusunda rızası duruşma evresinin sonunda değil, hakim tarafından ifadesinin dinlenildiği anda ya da duruşma devam ettiği süreç içerisinde sorulmaktadır. Duruşma evresinin tamamlanmadığı, tanıkların dinlenmediği, delillerin tam olarak ortaya konmadığı bir anda sanığa rızasının sorulması adaletin sağlanması açısından sağlıklı bir durum yaratmayacaktır. Çünkü bu aşamada sanık geleceği açısından, belirsizlik içerisinde bir karar vermeye zorlanmış olacaktır. Hakimi bu duruma iten bir sebep CMK 196. m. hükmünce sanığın duruşmadan bağışık tutulmasının istenmesinden kaynaklanmakta olabilir.[13]

Sanık bu şartlar altında HAGB teklifini kabul ettiğinde mahkemenin önünde bir bakıma suçunu ikrar etmiş olacaktır. Sonuçta hakim de insan ve duygu ve düşünceleriyle hareket eden bir varlık olması sebebiyle bu durumdan etkilenebilir. Ayrıca HAGB kararı verilebilen suçlar çoğunlukla hafif ceza gerektiren temyiz sınırının altında suçlardır. Hal böyle olunca ters mantıkla yine duruşma evresinin başında sorulan bir HAGB kararı teklifi sonucunda sanık beraat edeceği inancıyla bu teklifi reddedebilir. Temyiz sınırının da altındaysa eğer bu suç tipi, kararın açıklanmasına müteakip infaz edilecektir. Bu durumda hükümlü sıfatına sahip olan kişinin tek yapabileceği kanun yararına bozma yoluna gitmek olacaktır.[14] Çünkü burada savunma hakkını kısıtlayan bir usul işlemi söz konusu olabilir (CMK m. 309/4-b).

Sonuç olarak sanığa HAGB kararına ilişkin rızasının duruşma evresinin sonunda hükmün açıklanmasından hemen önce sorulması gerekir. Diğer durumlarda ortaya hem hakim açısından hem sanık açısından istenmeyen haller çıkabilir. Unutulmamalıdır ki; “Sanık, pembe bir karton dosya üzerindeki yıl ve sayı kombinasyonu veya bir an önce bitirilmesi gereken bir iş değildir. Sanık, insandır. Ceza muhakemesi ise artık ezberlenmiş kuralların sırasıyla arka arkaya uygulandığı sürecin değil, sanık sıfatını taşıyan insanın, sağlıklı ve adil bir şekilde yargılandığı sürecin adıdır.”[15]

 

4.Sanık Açısından Ortaya Çıkabilecek Diğer Sorunlar

HAGB kararı sonrasında her ne kadar hukuki sonuç doğurmayacağı kanun hükmünden anlaşılsa dahi, devlet nezdinde bazı memuriyetler açısından sorun yarattığı su götürmez bir gerçektir. Kişi memuriyete devam ettiği sırada, söz konusu bir suç sebebiyle sanık sıfatıyla yargılanırken aynı zamanda bir disiplin soruşturması geçiriyor olabilir. Bu yüzden hukuki sonuç doğurmamaktadır hükmü çok da doğru değildir. Nitekim bazı memuriyetlere giriş esnasında da HAGB kararlarının işlendiği özel sicil sisteminden kontrolü yapılmaktadır.

Sanık bu karar ile ne mahkum olmuştur ne de beraat etmiştir. Ortada bir durumdur, bir denetim süresi vardır ve bu süreye uymazsa cezası infaz edilecektir. Hal böyleyken sanığın psikolojik durumunun yaratacağı sorunları göz ardı edilmemelidir. Hele ki sanığın gerçekten masum olduğu düşünülürse bu durum sonucunda, sanık muhtemelen ailesi, sosyal ortamı ve çalışma çevresinden kendini dışlanmış hissedecektir. Hatta işini kaybetme durumuna, evli ise evlilik birliğinin ve ailesinin zarar göreceğini söylemek yanlış olmaz.

Sanık açısından bu durumları da her zaman göz önünde bulundurarak doğru kararların verilmesi hakimlere, gerekli düzenlemelerin yapılması kanun koyucuya düşmektedir.

 

5.Mağdur Açısından Ortaya Çıkan Sorunlar

Suçun sabit olduğu bir durum söz konusuysa HAGB kararı sanık için bir bakıma beraat işlevi görmektedir. Bu durumda ceza suçsuz, mağdur tatminsiz kalmış olur. Ayrıca bu konuda yukarıda zarar konusunda ortaya çıkan sadece maddi zararın ceza yargısı tarafından tespit edilir oluşu, özellikle niteliği itibariyle kişinin manevi varlığında zarara meydan veren suçlar bakımından ortaya bir cezasız kalma durumu ortaya çıkarmaktadır. Bu suçlardan bazıları Türk Ceza Kanununda düzenlenmiş olan tehdit, hakaret, cinsel taciz suçlarıdır. Bu suçlar bakımından zararın tespiti mümkün değildir. HAGB kararı verilmesi sonucu bu suçlar bakımından manevi zararın tespiti yapılamayacağı için mağdur tatmin edilememiş olacaktır.

 

6.Giderlerin Sanığa Yükletilmesi

CMK m.231/5 uyarınca, HAGB kararının hukuki sonuç doğurmayacağı belirtilse de; müsadere, yargılama giderleri ve bu kapsamda vekalet ücreti gibi konularda verilen kararlar kesin hükmün sonuçlarını taşımaktadır. Bu durum HAGB kararı açısından ayrık olarak CMK m. 325/2 de de düzenlenerek sanığa yüklenmiştir.[16] Konuya dair AYM kararında ise; “... Yasakoyucunun takdir yetkisi kapsamında ilk defa suç işleyen ve suçu sabit görülen kimseleri toplum barışını sağlamaya yönelik olarak hükümlü olma süreci dışına çıkaran hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararında yargılama giderlerinin sanığa yükletilmesine ilişkin itiraz konusu kuralda, Anayasa’da belirtilen hukuk devleti ilkesine aykırı bir yön bulunmamaktadır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı itiraz kanun yolu öngörülmüştür, ayrıca deneme süresi sonunda verilecek düşme veya geri bırakma koşullarına uyulmaması halinde verilecek karar hakkında esas hükümle birlikte temyiz denetimi olanaklı bulunmaktadır. Hakkında mahkûmiyet hükmü kurulduktan sonra sanığın kabulüyle verilen ve kanun yoluna başvurmanın mümkün olduğu hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararında, yargılama giderlerinin sanığa yüklenmesine ilişkin itiraz konusu kuralda eşitlik ilkesine aykırılık yoktur.” Şeklinde itiraz konusu sonuçlandırılmıştır.

 

7.Hükmün Açıklanması  enDurumu Sonucunda Ortaya Çıkan Sorunlar

Hüküm açıklandığı takdirde sanığın kendini savunabilmesi amacıyla duruşma açılacaktır. Burada ilk sorun, ilk hükümde göz ardı edilen, ancak maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için yapılması zorunlu işlemlerin hükmü açıklayacak olan mahkemece yerine getirilip getirilemeyeceği hususudur. Bunun sonucunda mahkeme ilk defa dinlenen bir tanık, bilirkişi raporu sonucu vb. durumlar sebebiyle yargılamanın seyrinin değişmesi neticesinde beraat kararı vermesi gereken durumlar ortaya çıkabilir. Bu durumda bir sorun teşkil etmektedir. Beraat kararı verebilir mi veremez mi? Yargıtay’ın bu konudaki görüşü ise hükmü açıklayacak olan mahkemenin CMK. m. 231/11 uyarınca bir mahkumiyet hükmü kurabileceği görüşünü savunmaktadır.[17]

Başka bir sorun olarak, söz konusu suç tipinin hükmün açıklanması sırasında suç olmaktan çıkarılmış olması veya sanık lehine düzenlemelerin ortaya çıkmış olması veyahut şikayete bağlı bir suçtan dolayı hükmün açıklanacağı sırada şikayetten vazgeçilmesi sırada ortaya çıkacak belirsizlikler gösterilebilir.[18] Bu gibi durumlarda, özellikle sanığın denetim süresi içinde suç işlemesi hali başta olmak üzere, hükmün aynen açıklanması gerektiği ileri sürülerek, mahkemece yeni düzenlemeye göre işlem yapılması, Yargıtay kararı veya uyarlama yargılaması sonrasına bırakılmak istenebilir. Ancak, makul süreyi aşan yargılamaların önünü açacak bu uygulamaların olumsuz sonuçlar doğurmasının yanı sıra AİHM tarafından ihlal kararları verilmesine neden olacağında kuşku yoktur.[19]

 

8.İtiraz Mercii HAGB Kararını Esastan İnceleyebilir mi?

HAGB kararına itiraz edilebileceği CMK. m. 231/12’de belirtilmiştir. Yargıtay; önceleri itiraz konusunda itiraz merciinin, HAGB kararı verilmesinde esas alınan objektif koşulları inceleyebileceği esas almaktaydı. Bu konuda ortaya çıkan sorunlar neticesinde Yargıtay Genel Kurulu 22/01/2013 tarih ve 2012/10-534 E. - 2013/15 K. sayılı kararı ile itiraz merciince hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının hem maddi hem de hukuki yönden incelenebileceğini kabul etmiştir. Önceki sorunlar açısından bazı belirsizlikleri ortadan kaldırsa da başka sorunlar ortaya çıkmasına neden olmuştur.

Söz konusu sorunlardan ilki itiraz kurumunun CMK. m.271/2 uyarınca “itiraz yerinde görülürse merci, aynı zamanda itiraz konusu hakkında da karar verir” hükmünden kaynaklanmaktadır. HAGB ye dair itirazlarda bu konuya göre karar verilebilecek midir? Burada açık bir engel bulunmamakla beraber, itiraz konusu haklı görülüp bu konu hakkında incelemeler esnasında eğer sınırsız bir karar verme hakkı olursa bu kurumun istinaf kurumundan bir farkı kalmayacaktır. Bu sebeple bu hususun düzenleme yoluyla sınırlarının çizilmesi gerekir.

Bir diğer sorun HAGB kararlarına karşı itiraz sonucu aleyhe değiştirme yasağının uygulama alanı bulup bulamayacağı meselesidir. Aleyhe değiştirme yasağının konusunu cezanın tür ve ağırlığı oluşturmaktadır. Bu nedenle yasağın suçun niteliğinin değişmesi, güvenlik tedbirleri ve HAGB gibi kurumlarla ilgisi yoktur. Ancak erteleme kurumu açısından aleyhe değiştirme yasağı kullanılabilmektedir.[20] HAGB de ertelemenin bir türü olarak kabul edildiği için bu yasağın uygulanabilirliği tartışma konusu haline getirilebilecektir.

Bir diğer sorun itiraz neticesinde ilk derece mahkemesinin hükmünün temyiz edilerek Yargıtay önüne gelmesi durumunda aleyhe değiştirme yasağı uygulanabilir mi? Yani Yargıtay daha ağır bir cezaya hükmedilmesi gerekçesi ile bozma kararı verebilir mi? Bu konuda Ceza Muhakemesi Usul Kanunun yürürlükte olan 306’ncı maddesine göre “Hükümden evvel verilip hükme esas teşkil eden kararlar dahi hükümle beraber temyiz olunabilir.” Denilmek suretiyle bu durum açısından şu noktaya temas etmiş oluruz. İtiraz merci kararı üzerine esas mahkemece verilen kararın temyiz edilmesi halinde Yargıtay tarafından herhangi bir sınırlama olmaksızın incelenebileceğinde kuşku yoktur. Yargıtay’da bu konuyla ilgili olarak ayrıca “itiraz merciince, itiraz olunan kararın kaldırılmasına müteakip, yetkili ve görevli kılınan mahkemenin yargılama sonunda vereceği hüküm, yeni hüküm sayılacağından, bu hükme karşı itiraz veya temyiz yolu açık olacaktır. Bu itibarla, gerek yargılamaya devam edecek olan yerel mahkeme, gerekse verilecek kararın temyiz edilmesi halinde Yargıtay, itiraz merciinin belirlediği suç vasfıyla bağlı olmayacaktır ...” şeklinde görüş belirtmiştir.

 

SONUÇ

Görüldüğü üzere HAGB kurumunun hukuk sistemine girmesi beraberinde birçok alanda sorunlar yaratmıştır. Düzenlemelerin kanun koyucu tarafından amacına uygun olarak yapılması gerekliliği gözler önündedir. Gerekçesinde belirtilen sebeplere daha sıkı sıkıya bağlı bir kurum olarak kullanılması halinde adalet sisteminin güvenirliğinin artacağı kanaatindeyiz.

 

KAYNAKÇA

TANER, Fahrettin Gökçen: Hükmün Açıklanmasının Ertelenmesinin (Geri Bırakılmasının) Hukuki Niteliği ve Ertelemeyi Kabul Edip Etmediğinin Sanığa Duruşma Devresinin Sona Ermesinden Önce Sorulmasının Hukuka Aykırılığı Üzerine, Ankara Barosu Dergisi, 2011/4.

KAYA, Emir: İnsan Hakları Açısından Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması, Ankara Barosu Dergisi, 2013/3.

GÜRÜHAN, Caner: Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılmasına İlişkin Güncel Sorunların Yargıtay Kararları Işığında Değerlendirilmesi, TBB Dergisi 2014(111).

KARAKEHYA, Hakan: Ceza Muhakemesi Hukuku, Savaş Yayınevi, 2.Baskı, Ankara, Ekim 2016.

CENTEL Nur, ZAFER Hamide: Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayıncılık, 16. Baskı, İstanbul, Eylül 2019.

[1] Bkz. CENTEL/ZAFER Ceza Muhakemesi Hukuku Syf. 837

[2] Bkz. KARAKEHYA Ceza Muhakemesi Hukuku Syf. 560

[3] Bkz. KAYA İnsan Hakları Açısından Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması, Ankara Barosu Dergisi 2013/3 Syf. 414

[4] Bkz. KARAKEHYA Ceza Muhakemesi Hukuku Syf. 564

[5] Bkz. CENTEL/ZAFER Ceza Muhakemesi Hukuku Syf 840

[6] Bkz. KARAKEHYA, Ceza Muhakemesi Hukuku, Syf. 567

[7] KAYA, İnsan Hakları Açısından Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması, Ankara Barosu Dergisi 2013/3 Syf. 417

[8] KAYA, İnsan Hakları Açısından Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması, Ankara Barosu Dergisi 2013/3 Syf. 418

[9] Ayrıca Bkz. AİHS m.6 1.cümle, Medeni hak ve yükümlülüklerinin ya da kendisine isnat edilen herhangi bir suçun belirlenmesinde, herkes, yasayla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir yargı yeri tarafından, makul süre içerisinde, adil yargılanma ve aleni duruşma hakkına sahiptir.

[10] Ayrıca Bkz. CGK. 03.02.2009,;13-11/250

[11] KARAKEHYA, Ceza Muhakemesi Hukuku Syf. 568

[12] Ayrıca Bkz. AİHS m.6/2 Masumiyet Karinesi

[13] Ayrıca Bkz. TANER, Hükmün Açıklanmasının Ertelenmesinin (Geri Bırakılmasının) Hukuki Niteliği ve Ertelemeyi Kabul Edip Etmediğinin Sanığa Duruşma Devresinin Sona Ermesinden Önce Sorulmasının Hukuka Aykırılığı Üzerine Ankara Barosu Dergisi 2011/4 Syf.294

[14] Ayrıca Bkz. TANER, Hükmün Açıklanmasının Ertelenmesinin (Geri Bırakılmasının) Hukuki Niteliği ve Ertelemeyi Kabul Edip Etmediğinin Sanığa Duruşma Devresinin Sona Ermesinden Önce Sorulmasının Hukuka Aykırılığı Üzerine Ankara Barosu Dergisi 2011/4 Syf.295

[15] Ayrıca Bkz. TANER, Hükmün Açıklanmasının Ertelenmesinin (Geri Bırakılmasının) Hukuki Niteliği ve Ertelemeyi Kabul Edip Etmediğinin Sanığa Duruşma Devresinin Sona Ermesinden Önce Sorulmasının Hukuka Aykırılığı Üzerine Ankara Barosu Dergisi 2011/4 Syf.295

[16] GÜRÜHAN, Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılmasına İlişkin Güncel Sorunların Yargıtay Kararları Işığında İncelenmesi TBB Dergisi 2014/111 syf. 144

[17] Bkz. Yargıtay 13. Ceza Dairesi’nin 13/03/2013 tarih ve 2011/33993 E. - 2013/6087

[18] Yargıtay, usulüne uygun olması koşuluyla, hükümden sonra verilen şikayetten vazgeçme dilekçeleri nedeniyle kamu davasının düşmesine karar verilebileceği görüşündedir. Bkz. Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 09/04/2013 tarih ve 2011/23948 E. - 2013/10504 K. sayılı kararı

[19] Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6’ncı maddesinde yer alan adil yargılanma hakkının unsurlarından birini oluşturan makul bir sürede yargılanma olgusu değerlendirilirken esas alınan ölçütlerden birini de yetkili makamların tutumu oluşturur. Bu yüzden mahkemeler, sanığın lehine olan düzenlemeleri hızlı bir biçimde uygulamakla yükümlüdür. Osman Doğru – Atilla Nalbant, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi Açıklama ve Önemli Kararlar, Yüksek Yargı Kurumlarının Avrupa Standartları Bakımından Rollerinin Güçlendirilmesi Ortak Projesi, Avrupa Konseyi – T.C. Yargıtay Başkanlığı, Şen Matbaa, 1. Cilt, 1. Baskı, Ankara 2012, s. 635; Devletin, yargısal makamlara atfedilebilen gecikmelerden sorumlu olduğuna ilişkin bkz. D.J. Harris - M. O’Boyle, - E.P. Bates – C.M. Buckley, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Hukuku, Yüksek Yargı Kurumlarının Avrupa Standartları Bakımından Rollerinin Güçlendirilmesi Ortak Projesi, Oxford University Press, 2009 – Avrupa Konseyi 2013, Şen Matbaa, Türkçe Birinci Baskı, s. 283

[20] Yargıtay’ın 07/06/1976 tarih ve 3-4/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı