ÇEKİN ZİYAI (ZAYİ OLMASI)
ÖZET
“Çekin Zıyaı ve İptali” başlıklı çalışmamızda; çekin zayi olma hallerini, çekin zayi olma hallerinde hamilin genel olarak haklarını, hak sahipliğinin ispatı davasını, çekin iptali davasını, iptal kararı sonuçlarını detaylı şekilde ele almakla birlikte uygulamada karşımıza çıkan boşlukları Yargıtay kararları ve öğretideki görüşlerle harmanlayarak doldurmayı amaçlamaktadır.
Ödeme aracı olan çekte ifa muhataba yasal süresi içinde ibraz ile olmaktadır. Çekin çalınması, kaybolması, yırtılması, kullanılamaz hale gelmesi kısacası meşru hamilin elinden rızası dışında çıkması durumunda ibraz mümkün olamayacaktır. Bu durumlarla karşılaşan hamili korumak isteyen kanun koyucu, adalet duygusu ve hakkaniyet açısından bir takım düzenlemeler getirmiştir. Hukukun temelinde yatan menfaatler dengesini düzenlemeye çalışan kanun koyucu sonuç olarak; elinden rızası dışında çıkan çek hamiline bir takım prosedürden sonra, iptal kararı alarak çek elinde bulunmadan hakkını borçluya karşı ileri sürme imkanı tanımaktadır.
Anahtar Sözcükler : Çek, çek iptali, kıymetli evrak hukuku, kıymetli evrakın zıyaı, iade davası, iptal davası, ödeme yasağı.
GİRİŞ
Çek, bir bankaya hitaben yazılmış ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda belirtilen hükümlere göre düzenlenmiş, ödeme emri niteliğinde olan kıymetli bir evraktır. Çek hukuki mahiyeti itibariyle bir ödeme aracıdır. 6102 sayılı TTK ve 5941 sayılı Çek Kanunu’nu hükümleri ile yasal unsurları belirtilmiştir. Genel kurala göre çek görüldüğünde ödenmelidir. Bu durumdan dolayı ödeme aracı olan çekte kabul ve vade söz konusu değildir. Ancak 5941 sayılı ÇK’nin Geçici 3’üncü maddesi uyarınca çekte vade olgusu getirilmiştir.
Ticari hayatın büyük bir bölümünü kapsayan kambiyo hukukunda, öncelikle güveni sonra da bu güvenin hızlı bir şekilde vuku bulması için genel düzenlemelerin yanında özel düzenlemeler de mevcuttur. Kambiyo hukuku ruhu itibariyle ticari hayattaki sermaye akışını yönlendirmektedir. Uygulamada bu sermaye akışı, kıymetli evrakın zayi olması ve müteakiben zayi olan kıymetli evrakın iptali ile sekteye uğramaktadır.
Çekin zayi olması; çalınma, kaybolma, yırtılma, kullanılamaz hale gelme gibi beşeri eylemler ile gerçekleşebileceği gibi sel, yangın, deprem gibi doğal afetler ile de gerçekleşebilecektir. Bu durumda çekin yetkili ve meşru hamili olan kişi tarafından kullanılması gibi bir durum söz konusu olmayacaktır.
Zayi olan çek hakkında meşru hamil tarafından alınabilecek tedbirler 6102 sayılı TTK’de düzenlenmiştir. Bu tedbirlerin başında çek bedelinin üçüncü bir şahsa ödenmesini engellemek için mahkemeden ödeme yasağı kararı alınması ve mahkemeden çek bedelini tevdiine karar verilmesinin talebi gelmektedir. Bu kararlar alındıktan sonra çekin kimin elinde olduğu biliniyor ise hak sahipliğinin iadesi(istirdat-iade) davası açılması gerekmektedir. Eğer çekin kimin elinde olduğu bilinmiyor ise çek elinden rızası dışında çıkan hamilin iptal davası açması gerekmektedir.
Çalışmamız 4 ana başlık altında toplanmıştır. İlk bölüm olan “çekin zıyaı kavramı”nda; genel olarak zıyaı kavramı üzerinde durulmuş, çekin zayi olma halleri incelenmiş ve çekin zayi olma halleri ile karşılaşıldığında hamilin hangi hak ve yükümlülüklere sahip olduğu irdelenmiştir. İkinci bölümde; çekin kimin elinde bulunduğu daha sonradan tespit edilmesi halinde çeki zayi eden hamilin senet zilyedine karşı açacağı olan istirdat davasının hukuki niteliği, şartları, ispatı ve sonuçları üzerinde durulmuştur.
Bir sonraki yazımızda anlatılacak olan üçüncü bölümde ise; çekin kimin elinde bulunduğu bilinmiyor ise açılacak olan iptal davasının hukuki niteliği, şartları, ispatı ve sonuçları hakkında bilgi verilmiştir. Son bölümde ise iptal kararının karar hamiline, borçluya ve üçüncü kişilere karşı doğurduğu sonuçları ve etkileri ele alınacaktır.
ı. “ÇEKİN ZİYAI” KAVRAMI
A. Genel Olarak
Kıymetli evrakın iptali 6102 sayılı TTK’nin genel olarak 651–652’nci maddelerinde hüküm altına almış, 657’nci maddede nama yazılı senetlerin; m. 661–669’da hamile yazılı senetlerin iptali usulünü düzenlemiştir. Poliçenin iptaline ilişkin hükümler ise, TTK’nin 757–765’inci maddelerinde düzenlenmiştir. Kambiyo senetlerinden olan çek ve bononun iptali ise, poliçenin iptali hakkında düzenlenen hükümlerce gerçekleştirilecektir. (TTK m. 778/1–ı, 818/I).
Kıymetli evrakların nev’i şahsına münhasır nitelikleri nedeniyle kıymetli evrakların zıyaı ve iptalleri, mevzuatta adi senetlere göre daha ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Özellikle uygulamada birbiri ile iç içe geçen zıyaı ve iptal kurumlarını açıklamadan önce belirteceğimiz iki hususu birbirinden ayırmak gerekmektedir. Birincisi; kıymetli evraklarda hakkın son bulmasıdır. İfa, ibra gibi hakkın sona ermesine yol açan çeşitli sebeplerden birinin vücut bulması halinde kıymetli evrakta doğmuş olan hak sona erer. İkincisi ise; kıymetli evrakın okunamaz şekilde yıpranması, yırtılması, çalınması, kaybolması gibi hallerde senedin kıymetli evrak niteliği sona ermezse(doğmuş olan hak da sona ermemiş olur) hakkın ileri sürülmesi imkansız olacaktır. Çünkü kambiyo hukukunun temel ilkesi olan senet ile hak özdeşleşmiştir.[1] Bu durum birinci durumdan çok daha karmaşık bir yapıya sahiptir. Çünkü 6102 sayılı TTK’nin 646’ncı maddesinin birinci fıkrasında kıymetli evraktan doğan hakkın talep edilmesi “Kıymetli evrakın borçlusu, ancak senedin teslimi karşılığında ödeme ile yükümlüdür.” şeklinde düzenlenmiştir. Buna göre ikinci durumda bahsettiğimiz kıymetli evrakın kaybolması, çalınması, ibra amacı olmaksızın yırtılması, karalanması, içeriği okunamayacak şekilde yıpranması ya da başka herhangi bir şekilde kullanılamaz hale gelmesi halinde borçlu tarafa senedin ibrazı mümkün olmayacaktır.[2]
Kıymetli evrakın ibrazının mümkün olamaması durumunda ise hak sahibinin hakkını yitirme gibi ağır bir sonuçla karşı karşıya kalınacaktır. Bu gibi durumlarda hakkın tamamen kaybedilmesi asla haklı gösterilemeyecektir.[3] Kanun koyucu hak sahiplerinin bu gibi durumlarla karşılaşmaları halinde hak sahiplerine bir takım imkanlar ve kolaylıklar tanımıştır. Çalışmamızın bundan sonraki bölümlerinde bu imkanlar tüm hatlarıyla incelenecektir.
B. Çekin Zayi Olma Halleri
1.Zilyetliğin Kaybedilmesi
Türk hukukunda zilyetlik esasında iki şekilde karşımıza çıkmaktadır. Bunlar asli zilyet ve fer’i zilyettir. [4] Başkası için zilyet veya fer’i zilyet olan kişi tarafından asıl zilyedin zilyetliği kötüye kullanılırsa ya da asıl zilyedin zilyetliğini tanımaz ve senet üzerinde kendisi haksız şekilde zilyet olursa, asli zilyedin zilyetliği de sona ermiş olur. Bu ihtimal özellikle senedin rehin veya tahsil cirosu edildiğinin belirtilmeyip, cironun sanki temlik cirosu yapılmış gibi hallerde ortaya çıkmaktadır. İradenin fesada uğrama hallerinden olan tehdit, hile veya hata ile senedin zilyetten alınması halinde ise zilyetlik aslında rızaen kaybedilmiş değildir. İşte bu gibi ihtimallerde senedin zayi olduğu kabul edilecektir.[5]
2. Kullanılamaz Hale Gelmesi
Çek ifa edilmesi için muhataba ibraz edildiğinde senet aslının teşhis edilememesi nedeniyle muhatap tarafından talep reddedilebilir. Bu gibi durumlar karşımıza genellikle senedin yıkanması, karalanması, yıpranması, silinmesi, bozulması gibi durumlarda senet metninin okunması mümkün olmayabilecektir. 6102 sayılı TTK’nin 757’nci maddesinde düzenlenmiş olan poliçenin iptali hükümleri ile sadece senedin hamilin elinden rızası dışında çıkması halinde mümkün olmaktadır. Çekin hasara uğrayarak kullanılamaz hale gelmesi halinde özel bir düzenleme mevcut değildir.[6]
Bu konuyla alakalı doktrinde de bir çok görüş karşı karşıya gelmiştir. Birinci görüşe göre; senedin yıpranması veya bozulması halinde senetlerin üzerinde hak sahibi olan hamilin kıymetli evrakın zayi olması hükümlerine göre iptal davası açamayacağı yönündedir. Çünkü senedin yıpranması ve bozulması durumlarında kanun koyucu hak sahibine TTK’nin
488 ve 743’üncü maddelerindeki durumdan yararlanarak asıl borçluya müracaat ederek gideri kendisine ait olmak üzere yeni bir senet düzenlenmesini talep edebilecektir.[7]
Bizim de katıldığımız ikinci görüşte ise; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 925’inci maddesinde “Rehin senedi irade dışında elden çıkmış veya borcu sona erdirme kastı olmaksızın yok edilmiş ise alacaklı, rehin senedini ve kuponu mahkeme kararıyla iptal ettirerek borçludan borcunu ödemesini ve eğer alacak henüz muaccel değilse yeni bir rehin senedi veya kupon düzenlenmesini isteyebilir.” şeklinde düzenlenen hüküm kıymetli evraka da uygulanması mümkündür. Bundan dolayı senedin yukarıda sayılan hallerle karşılaşıp ibrazı mümkün olmadığı hallerde bu durum zıya sayılacak ve iptal davasına konu olacaktır.[8]
C. Çekin Zayi Olması Durumunda Hamilin Hak ve Yükümlülükleri
1.Ödeme Yasağı
A. Genel Olarak
6762 sayılı mülga Türk Ticaret Kanunu’nun 711’inci fıkrasının üçüncü fıkrasında keşideciye “Keşideci çekin kendisinin veya üçüncü bir kimsenin elinden rızası olmaksızın çıkmış olduğu iddiasında ise muhatabı çeki ödemekten menedebilir.” şeklinde bir imkan tanımaktaydı. Buna göre keşidecinin muhatap bankaya sadece bir iddia ile talepte bulunması halinde muhatap ödemeden menedilebiliyordu. Bu durum ise uygulamada kötüniyetli keşideciler sebebiyle tamamen haksız ve herhangi bir olguya dayanmadan kullanılabiliyordu. Kanun koyucu bu durumun önüne geçebilmek için kanun metninden bu hükmü kaldırmıştır.[9]
İlgili hüküm kanun metninden çıkarıldıktan sonra keşidecinin muhatabı ödemeden menedebilme gibi bir yetkisi kalmamıştır. 6102 sayılı TTK’nin 818’inci maddesinin yollamasıyla 757’inci madde ile doğrudan mahkemeye başvuran hamilin mahkemeden ödemenin yasaklanması kararı alabilme imkanı vardır.
B. Hukuki Niteliği
Kıymetli evrakta hak; kıymetli evraka sıkı sıkıya bağlı bulunup senette mündemiç olduğu ve hakkın senetten ayrı olarak olarak devredilemeyeceği kambiyo hukukun temel esaslarındandır. Kıymetli evrak olan çek hakkının istenebilmesi için çekin muhataba ibrazı zorunludur. Genel olarak çeki haklı bir nedenle elinde bulunduran hamil rızası dışında elinden çıkması ya da hasara uğraması nedeniyle “ödememe yönünden” önleyici tedbir alma, başka bir deyişle, çek bedelinin ödenmemesi için ihtiyati tedbir alma hakkına sahiptir. TTK’nin 757’nci maddesinin birinci fıkrası “İradesi dışında poliçe elinden çıkan kişi, ödeme veya hamilin yerleşim yerindeki asliye ticaret mahkemesinden, muhatabın poliçeyi ödemekten menedilmesini isteyebilir.” şeklinde düzenlenmiştir. Önleyici tedbir başlığı ifade edilen kavram 6100 sayılı usul yasasında öngörülen ihtiyati tedbir kurumundan başka bir şey değildir. Çek ile alakalı önleyici tedbirlerin başında gelen çek bedelinin ödenmesinin önlemesi, uygulamada karşımıza ödeme yasağı olarak gelmektedir.[10]
C. Ödeme Yasağı Talebinde Bulunabilme Yetkisi
Mülga 6762 sayılı kanun zamanında keşidecinin muhatabı ödemeden men edebileceğini yukarıda bahsetmiştik. Yeni Ticaret Kanunu ile keşidecinin böyle bir hakkı bulunmamaktadır. Ayrıca boş çek yapraklarının iptali istenebilmesi durumunu da incelemekte yarar görülmektedir. Buna göre boş çek yapraklarının iptali istenemeyecektir. Çek yaprağındaki zorunlu unsurlar düzenleyen tarafından doldurulup imzalanmadığından boş yaprak çek niteliğinde değildir.[11] Ancak keşideci tarafından zorunlu unsurlar doldurulduktan sonra çek niteliğini kazanan senedin iptaline keşidecinin iptal talebinde bulunabilmesi ve buna bağlı olarak ödeme yasağı talebinde bulunabilmesi gerekmektedir.[12]
Hamil ve hamil vekili ise 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 818’inci maddesinin yollaması ile 757’nci maddenin açık hükmü ile ödeme yasağı talebinde bulunma hakkına sahiptir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 18.3.2015 tarihli 2013/11-1884 E.- 2015/1059 K. sayılı kararı da bu yöndedir.[13]
D. Talep Şekli
Ödeme yasağı talebinde bulunma usul kanuna göre önleyici bir tedbirdir. Önleyici tedbir kararı da ancak mahkeme kanalıyla verilebilecek bir karardır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemesi Kanunu’nun 389 vd. maddelerinde düzenlenen ihtiyati tedbir kurumunun işletilebilmesi ve amacına ulaşabilmesi için ilgili kişinin mahkemeden bu yönde talebi olması gerekmektedir. Çünkü ihtiyati tedbir alınmasına yönelik kararlar ile hak sahibi olan hamilin menfaati korunmuş olup bu husus özel hukuka tabiidir. Bu durumdan dolayı kamu hukukuna tabii olmayan bu müessesenin mahkeme tarafından re’sen karar verme gibi bir olanağı bulunmamaktadır. Ayrıca ödeme yasağı, zıyaa nedeniyle iptal davasından önce istenebileceği gibi iptal davası sürerken ya da iptal davası ile birlikte de istenebilmektedir. Ancak yargılama ekonomisi bakımından iptal davası ile ödeme yasağı aynı dilekçeyle istenmesi daha makul olacaktır.[14]
E. Görevli ve Yetkili Mahkeme
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 6’ncı maddesi gereğince genel yetkili mahkeme gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir. Yerleşim yeri belirlenirken ise Türk Medeni Kanunu’nun genel hükümlerine(TMK m.19) göre tespit edilecektir. TTK’nin 757’nci maddesi gereğince çekin iptali ve ödeme yasağı davalarında yetkili mahkeme ödeme yeri mahkemesi olarak belirtilmiştir. Görevli mahkemede yine aynı kanun hükmünde belirtildiği üzere Asliye Ticaret Mahkemesi’dir. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin olmaması durumunda ise genel kurallar gereğince Asliye Hukuk Mahkemesi görevli olacaktır.[15]
F. Ödemenin Yasaklanmasının Sonuçları
Hamil, mahkemede dava konusu senedi ferdileştirdikten[16] sonra tahkikat aşamasından sonra mahkemece ödeme yasaklanabilir. Bu durumda TTK’nin 757’nci maddesi gereğince mahkeme, kararında muhataba vadenin gelmesi üzerine çek bedelini tevdii etmeye izin verir ve tevdii yerini gösterir.
Hamil ise ödemenin yasaklanması halinde zayi olan çeki eline geçiren birisinin bilinip bilinmemesine göre hareket edecektir. TTK’nin 758’inci maddesi gereğince çekin kimin elinde olduğu biliniyor ise mahkeme, ödeme yasağı talebinde bulunan hamile hak sahipliğinin ispatı(istirdat-iade) davası açması için süre verir. Hamil verilen süre içinde istirdat davası açmaz ise muhatap hakkında verilen ödeme yasağı kaldırılır. Bu durumda çeki elinde bulunduran kişi yetkili hamil olup olmadığı bakılmaksızın tahsil gerçekleşecektir. Ancak verilen süre içinde davanın açılması halinde uyuşmazlık çözülene kadar tedbir kararı devam edecektir. Çekin kimin elinde olduğu yapılan ilanlar ya da herhangi bir şekilde bilinmediği durumda TTK’nin 759’uncu maddesi gereğince çekin iptaline karar verilecektir.[17]
2. Çek Bedelinin Mahkemeye Tevdii
Türk Ticaret Kanunu’nun 757’nci maddesinin ikinci fıkrası “ Mahkeme, ödemeyi meneden kararında muhataba, vadenin gelmesi üzerine poliçe bedelini tevdi etmeye izin verir ve tevdi yerini gösterir.” şeklinde düzenlenmiştir. Doktrinde tartışılan husus ise mahkemenin tevdii kararını re’sen mi yoksa talep üzerine mi vereceğidir. Poroy/Tekinalp, “Mahkeme kararında, borçluya vade geldiği takdirde borcunu tevdii etmeye izin vermek ve tevdi yerini tayinle yükümlüdür. Bu son hüküm, hak sahibi olan alacaklı ile senedi elinde tutan kişi arasında uyuşmazlığın ya da senet kaybolduğu takdirde bir müddet sürecek olan iptal işlemlerinin, borçlunun durumunu ağırlaştırmaması için haklı olarak- konulmuştur.” ifade etmiştir.[18]
Hamil çeki ödenmek üzere muhataba süresinde ibraz ettiği anda çekin karşılıksız çıkma durumunda diğer sorumlulara başvurma imkanına sahiptir. Başvuru hakkı için en önemli husus ibraz süresi içinde başvurudur. Mahkemenin ödeme yasağı koymuş olması başvuru hakkının kullanılabilmesi için çekin süresinde ibraz edilmesi ve ödenmeme durumunun tespiti zorunluluğunu ortadan kaldırmamaktadır. Bu tespitler yaptırılmadan elindeki çek zayi olan hamilin müracaat hakkının kullanılabilmesi için mahkemeye başvurarak ödeme yasağı ile birlikte çek karşılığının tevdiine ilişkin karar talebinde olmalıdır. Aksi halde ibraz süresi içinde tevdii talebinde bulunmazsa çek borçlularına karşı başvuru hakkını kaybeder.[19]
Mahkeme çek bedelinin tevdii yönünde karar almasına rağmen muhatap banka çek bedelini tevdii etmemesi durumunda; yetkili hamilin alacağına kavuşması zorlaşsa da müracaat borçlularına başvurma hakkına sahip bulunmaktadır. TTK’nin 808’inci maddesi gereğince bu durum ibraz edilmiş ancak ödenmemiş çek olarak karşımıza çıkmaktadır. Böyle bir durumda da müracaat borçlularına başvurma hakkına sahip olan yetkili hamil, iptal kararından sonra müracaat borçlularına başvurabilecektir. Ayrıca muhatap banka tevdii kararına rağmen bedeli tevdii etmediği takdirde genel hükümler gereğince zarara uğrayan yetkili hamile karşı sorumlu olacaktır.[20]
ıı. HAK SAHİPLİĞİNİN İSPATI(İADE-İSTİRDAT) DAVASI
A. Genel Olarak
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 987-990 maddeleri arasında düzenlenen genel istirdat davası, senedi zayi eden hamil senedin kimin elinde olduğunu biliyorsa senedi elinde bulunduran kimse aleyhine açmalıdır. Bu konu TTK’de ise iki farklı yerde düzenlenmiştir. İlk olarak 758’inci maddesinde düzenlenen önleyici tedbir alındıktan sonra açılacak olan istirdat davası, ikinci ise 763’üncü maddesinde düzenlenen ilanlar üzerine senedin mahkemeye sunulması üzerine açılacak olan istirdat davasıdır.[21] Zayi olduğu iddia edilen senedin nispi anlamda zayi olması gerekmektedir. Mutlak anlamda zayi olan evrak somut olarak olmayacağından dolayı mutlak anlamda zayi olan senede karşı istirdat davası açmada hukuki yarar bulunmamaktadır. İstirdat davasının asıl amacı; zayi edilen senedinin iptaline gerek kalmadan, mahkeme aracılığıyla senedin yetkili hamile geri verilmesidir.[22]
B. Hukuki Niteliği
İstirdat davasının asıl amacının nispi anlamda zayi olan senedin iptaline gerek kalmadan geri alınması idi. Burada mülkiyetten doğan bir geri isteme hakkı yoktur. Yalnızca yetkili-meşru hamil sıfatının kaybedilmesinden doğan bir geri isteme hakkı vardır. Bu dava 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 988 vd. maddelerinde düzenlenen istihkak davasından olmadığı bu yönüyle açıktır. Yasal dayanağı TTK’nin 763’üncü maddesinde düzenlenen iade(istirdat) davasıdır. 758 ve 763’üncü maddelerinde istenerek iade davası olarak adlandırılmıştır. Kanunlar arasında farklı şekilde düzenlenen bu husus özellikle de şu konuda birbirinden kurumların ruhları dolayısıyla ayrılmaktadır: Medeni Kanun’da düzenlenen zilyetliğe dayanan istihkak(menkul) davası; yeni zilyede karşı iyiniyetli olsa bile beş yıl sürede açılmalıdır. Ancak kambiyo senetlerinde açılacak olan davada, senedin yeni hamili kötüniyetli ise veya ağır kusura sahipse açılabilecektir. Nispi anlamda ziya olan senedin kimin elinde olduğu biliniyorsa, mahkeme tarafından davacı tarafa istirdat davası açması için makul bir süre verilir ve bu süre zarfında dava açılmaz ise önleyici tedbir kararı kaldırılır.[23]
C. Görevli ve Yetkili Mahkeme
Türk Ticaret Kanunu’nun 4 ve 5’inci maddeleri ile genel görevli mahkeme kuralları beraber değerlendirildiğinde istirdat davasında hiçbir şarta bağlamadan görevli mahkeme Asliye Ticaret Mahkemesi’dir.
Kanunda istirdat davası ile ilgili yetkili mahkemeye ilişkin herhangi bir özel düzenleme mevcut değildir. Doktrinde tartışmalı olsa da istirdat davasında yetkili olan mahkemenin Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 6’ncı maddesinin ikinci fıkrası uyarınca davalının yerleşim yeri mahkemesidir. Bu görüşteki yazarlar TTK’nin 757’nci maddesinin birinci fıkrasının burada uygulanamayacağı yönündedir.[24]
Bizim de katıldığımız görüşe göre ise; 757’nci maddedeki yetki kuralı kıyasen uygulanmalıdır. Çünkü TTK’nin 758’inci maddesinde iptal davası sürerken senedin kimin elinde olduğu bilindiği takdirde mahkeme istirdat davası açılması için uygun süre vermektedir. Açılması muhtemel olan istirdat davası derdest olan iptal davası ile birlikte bağlantılıdır. Bu durumdan dolayı hem usul ekonomisi hem yargılamanın daha hızlı sonuçlanması için istirdat davasının iptal davasının görüleceği yerde açılması daha makuldür.[25]
D. Davanın Sujeleri
İstirdat davasındaki davacı taraf; senedi rızası hilafına çıkan hamildir. Senedin kimin elinde olduğunu biliyor ise dilekçe ile yetkili ve görevli mahkemeye başvurarak senedi elinde bulunduran kişiye karşı istirdat davası açabilir. Bu davanın açılabilmesi için senedi elinde bulunduran tarafın bilinmesi gerekmektedir. Elinde bulunduran kişiye açılması gereken istirdat davasında önemli olan nokta asli zilyet durumudur. Senedi saklama göreviyle senedi elinde bulunduran kişi asli zilyet olmadığından dolayı bu kişinin pasif husumet ehliyeti olmadığından dolayı bu davayı açamaz.[26] Yargıtay 11’inci Hukuk Dairesi’nin 26/04/1979 T. ve 1979/2180 E.-1979/2217 K. sayılı kararı da bu yöndedir.[27]
E. Davanın Şartları
İstirdat davasının şartları somut ve soyut durumlardan oluşmaktadır. Somut durumlar; senedin yetkili hamilin elinden rızası hilafına çıkması ve senedin kimin elinde bulunduğunun bilinmesidir. Senedin kimin elinde olduğu bilindiğine göre senedin ziyası nispi şekildedir.
Soyut durumlar ise; senedin hamilin elinden ne şekilde çıkarsa çıksın yeni hamil senedi ancak kötüniyetle iktisap etmiş olması veya senedin iktisabında ağır kusurunun bulunması halinde senedi geri vermekle yükümlüdür. Bu durumlar karşısında 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 989 vd. maddelerinin hükümlerinin uygulanması ne kadar mümkün olduğu düşünülmesi gereken hususlardandır.[28]
F. İspat Yükü
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 6’ncı maddesi gereğince; kanunda aksine bir düzenleme bulunmadıkça herkes hakkını dayandırdığı olguyu ispatla mükelleftir. İstirdat davasında ise senedin kendisine geri verilmesini isteyen davacı, senedin rızası olmaksızın elinden çıktığını ispat etmelidir. Davanın şartlarından olan senedin yeni hamil tarafından kötüniyetle iktisap etmiş olması veya senedin iktisabında ağır olduğunun ispatı da gerekmektedir. Bu durumda yeni hamilin durumunu sabit şekilde ispat edemeyen davacı için davalı iyiniyetli sayılacaktır. Ayrıca senedin davacının elinden rızası olmaksızın çıkmasının ispatı Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 17/04/1968 T. ve 966/T-769 E.- 255 K. sayılı kararıyla tanıkla olabileceği yönündedir.[29]
G. Davanın Sonucu
Davanın kabulü ile davacının senet üzerinde iddia etmiş olduğu hak mahkemece kabul edilmiş olur. Böylece senedi elinde bulunduran davalı senedi davacıya geri vermekle yükümlüdür. Mahkeme ayrıca ödeme yasağı koymuş ise bu ödeme yasağını da kaldırması gerekmektedir. Senedine kavuşan yetkili hamil senedi muhatap bankaya ibraz ederek bedelini tahsil edebilir. Ancak bundan önce mahkemece senet bedelinin başka bir yere tevdi gerçekleştiyse yetkili hamil tevdi yerine başvurarak bedeli tahsil edebilir. İade davası ile istediği sonuca ulaşan davacı tarafın iptal davası açmada herhangi bir hukuki yararı da bulunmamaktadır.[30]
Davanın reddi halinde ise; senet hamiline senet mahkemece geri verilir. Önleyici tedbir olarak konulan ödeme yasağı da kaldırılarak eğer senet tevdi edilmiş ise tevdi edilen yere ibrazla tahsil gerçekleştirilir. Çekişmeli olarak açılan istirdat davasında karar verildikten sonra istinaftaki kesinlik sınırı saklı kalmak kaydıyla taraflar tarafından istinaf edilebilecektir.[31]
Çekin iptali davası bir sonraki yazımızda anlatılacak olup söz konusu durumlara ilişkin hukuki uyuşmazlık yaşadığınızda hukuk büromuzla irtibata geçebilirsiniz.
KAYNAKÇA
[1] PULAŞLI, Hasan: Kıymetli Evrak Hukukunun Esasları, B. 4, Ankara, 2015, s. 83.
[2] SEZER, Ahmet: Kıymetli Evrakın Zayi olması ve İptal Davası, B. 4, Ankara, 2016, s. 109.
[3] PULAŞLI, a.g.e., s. 85.
[4] SİRMEN, A. Lale: Eşya Hukuku Dersleri, 1995, Ankara, s. 49.
[5] GÜLTEKİN, Özkan: Kıymetli Evrakın Ziya ve İptali, B. 8, Ankara, 2016, s. 69.
[6] CEBECİ, Emine: Çekin Ziyaı ve İptali, Erzurum, 2014, s. 31.
[7] SEZER, s.113.
[8] DİRİKKAN, Hanife: Kıymetli Evrakın Ziyaı ve İptali, Ankara, 1990, s. 4.
[9] 28/02/2009 tarih ve 27155-Mükerrer S.R.G. de yayımlanan 18/02/2009 tarih ve 5838 sayılı kanunun 32’nci maddesi ile mülga edilen fıkra.
[10] ERİŞ, Gönen: Türk Ticaret Kanunu Hükümlerine Göre Kıymetli Evrak, B. 2, Ankara, 2016, s. 33.
[11]Y. 11. HD, 20/03/2013 T., 2012/5680 E., 2013/5477 K.
[12] POROY, TEKİNALP: Kıymetli Evrak Hukuku Esasları, B. 19, İstanbul, 2010, s. 100vd.
[13] "Dava, çekin kaybolması nedeniyle iptali istemine ilişkindir. Mahkemece, davacı bankanın çekin hamili değil muhatabı olduğu ve hukuki yararı bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmişse de, çek hamilinin davacı bankaya tahsili için ibraz ettiği çekin başka şubeye gönderilmesi sırasında kaybolduğu, dolayısıyla vekil hamil konumunda olan davacı bankanın bu davayı açabileceği göz önünde bulundurularak, deliller değerlendirilip sonucuna göre karar verilmesi gerekirken belirtilen gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir... )"(Kazancı İçtihat Bankası)
[14] KARAKAYA, Umur: Kıymetli Evrakın Zayi Olması ve İptali, İstanbul, 2013, s. 30.
[15] SEZER, a.g.e., s. 129.
[16] Ferdileştirme: Davacının çekin içeriğini ve yasal unsurları ile ilgili bilgileri mahkemeye sunmasıdır.( GÜLTEKİN, Özkan: Kıymetli Evrakın Ziya ve İptali, B. 8, Ankara, 2016, s. 5. ÖZTAN, Fırat: Kıymetli Evrak Hukuku, B. 16, Ankara, 2009, s.65.)
[17] CEBECİ, a.g.e., s. 52.
[18] POROY, a.g.e., s.101.
[19] KENDİGELEN, Abuzer; ÜLGEN, Hüseyin; HELVACI, Mehmet; KAYA, Arslan: Kıymetli Evrak Hukuku, B. 7, İstanbul,2013, s. 267 vd.
[20] GÜNAY, Erhan: Uygulamalı Çek Rehberi, Ankara, 2009, s. 68 vd.
[21] COŞKUN, Mahmut: Hukuki ve Cezai Yönleriyle Kıymetli Evrak Hukuku, B. 3, Ankara, 2016, s. 1013
[22] Y. 13. HD., 02/05/2005 T., 2005/1661 E., 2005/7411 K..
[23] GÜLTEKİN, Özkan: Öğretide ve Uygulamada Kıymetli Evrakın Ziyaı ve İptali, B. 8, Ankara, 2016, s. 75
[24] ERİŞ, a.g.e., s. 688.
[25] CEBECİa.g.e., s. 68.
[26] SEZER, a.g.e., s. 132.
[27] “…Mahkemece iddia, savunma ve kanıtlara göre davaya konu pay senedinin A…. Menkul Değerler A.Ş. tarafından davalı Takas Banka saklanmak üzere tevdi olduğunun anlaşıldığı asli zilyet olmayan ve saklama görevi yapan davalının davada pasif sıfatı bulunmadığı gerekçesiyle davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre davacı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde olmadığından … onanmasına…”(Kazancı İçtihat Bankası)
[28] POROY, a.g.e., s.103(Detaylı bilgi için bkz.).
[29] POROY, a.g.e., s.102.
[30] KARAKAYA, a.g.e., s. 70
[31] CEBECİ, a.g.e., s. 97.