KEFALET SÖZLEŞMESİ
Kefalet sözleşmesi Türk Borçlar Kanunu m. 581 e göre “Kefalet sözleşmesi, kefilin alacaklıya karşı, borçlunun borcunu ifa etmemesinin sonuçlarından kişisel olarak sorumlu olmayı üstlendiği sözleşmedir.” Yani kefalet sözleşmesi ile kefil; bir kişinin alacaklısına karşı, asıl borcun ifasından sorumlu olmayı taahhüt eder. Bu sözleşmede üç taraflı bir ilişki söz konusudur. Asıl borçlu, kefil ve asıl alacaklı. Kefilin ifasından sorumlu olmayı taahhüt ettiği borca “asıl borç” denir. Her ne kadar üçlü bir ilişki olsa da sözleşme kefil ile asıl alacaklı arasında yapılır.
KEFALET SÖZLEŞMESİNİN GEÇERLİLİK ŞARTLARI
Kefalet sözleşmesinin geçerlilik şartları TBK. m. 582. vd. maddelerinde hükme bağlanmıştır.
1. Mevcut ve Geçerli Bir Asli Borç Olmalıdır
TBK. m.582/I ilk cümlesine göre; “Kefalet sözleşmesi, mevcut ve geçerli bir borç için yapılabilir.” Hükmü yer almaktadır. Kefalet sözleşmesinden doğan borç bir yan borç olduğu için, varlığını asıl bir borca dayandırır. Ancak asli borcun kefalet sözleşmesinin yapıldığı sırada var olması zorunlu bir unsur değildir. Bu hususta ilgili madde hükmünün devamında ele alınmış olup buradaki dayanak nokta; borcun muaccel olduğu, alacaklının kefile başvuracağı, kefil aleyhine takibe başlayabileceği zaman var olması yeterlidir.
Asıl borcun geçerli olması için tarafları iradelerinin birbirine uygun olması gereklidir. Ayrıca asıl borcu doğuran sözleşmenin konusunun hukuka, ahlaka aykırılık ya da imkansızlık veya muvazaa, şekil noksanlığı ya da ehliyetsizlik gibi sebeplerle sakat birer sözleşme olmaması gerekir. Çünkü bu sözleşmeler geçersiz olmaları sebebiyle doğrudan kefalet sözleşmesinin de geçersiz olmasına neden olurlar. Aynı şekilde irade sakatlığı ile ya da gabin gibi sebeplerle sözleşmenin iptal edilmiş olması varsa kefalet sözleşmesinin geçersiz olmasına neden olur. Burada TBK m. 39’a göre asıl borçlu bir yıllık süre içerisinde iptal etme hakkını kullanarak sözleşmeyi iptal etmezse veya iptal hakkından feragat ederse, sözleşme geçmişe etkili olarak her türlü sakatlıktan uzak bir şekilde kurulmuş olacak ve böylece kefalet sözleşmesi de geçerliliğini koruyacaktır.
Kefalet edilecek borç mevcut bir borç olacağı gibi gelecekte doğacak ya da şarta bağlı bir borç da olabilir. Ancak burada bu borçların belirlenebilir olmaları gerekmektedir. Örnek olarak akla bir bankadan ileride kredi alacak kişi adına bankayla kefalet sözleşmesi yapılması gösterilebilir.
Asli borcun geçerliliği konusunda TBK 582/II bir istisna getirmiştir. Bu hükme göre; “Yanılma veya ehliyetsizlik sebebiyle borçlunun sorumlu olmadığı bir borç için kişisel güvence veren kişi, yükümlülük altına girdiği sırada, sözleşmeyi sakatlayan eksikliği biliyorsa, kefaletle ilgili kanun hükümlerine göre sorumlu olur. Aynı kural, borçlu yönünden zamanaşımına uğramış bir borca kefil olan kişi hakkında da uygulanır.” Burada yanılma ve ehliyetsizlik asıl borçludan kaynaklıdır.
Bu konuda ehliyetsizlik anlaşılması gereken sınırlı ehliyetsizliktir. Çünkü sınırlı ehliyetsizin yapacağı bir sözleşme yasal temsilci tarafından icazet verilene kadar askıda hükümsüzdür. Dolayısıyla icazet verilmesi itibariyle geçerlilik kazanarak kefalet sözleşmesi de geçerliliğini koruyacaktır. Ancak icazet verilmediğini bildirirse yasal temsilci, askıda hükümsüzlük kesin hükümsüz hale gelerek kefalet sözleşmesi de geçerliliğini kaybedecektir. Ayrıca asıl borçlunun tam ehliyetsiz olduğu düşünülürse; asıl borç ilişkisi en baştan doğmamış olacak, bu sebeple kefil burada asıl borçlunun tam ehliyetsiz olduğunu bilse bile kefalet sözleşmesi hüküm doğuramaz, varlığı asıl borcun geçerliliğine bağlıdır.
Son olarak bu konuyla ilgili şu söylenebilir, iptal veya icazet yetkisi kullanılana kadar kefil geçici olarak kefalet borcunu ifadan kaçınabilir. Bu sonuca takasla ilgili olarak kefile ödemeden kaçınma hakkı veren TBK. m. 140 hükmünün kıyas yolu ile uygulanması halinde elde edilebilir.
2. Kefalet Sözleşmesini Şekil Şartları
Türk Hukuk sisteminde sözleşme serbestisi benimsenmiş olsa da, tarafları korumak amacıyla bazı şekil şartlarını öngören hükümler yer almaktadır. Şekil şartlarına tabi olan bir sözleşme türü kefalet sözleşmesidir. Kanun koyucu bu sözleşme türü adına TBK. m. 583 te şekil şartlarını belirtmiş olup ilk fıkrasını şöyle düzenlemiştir; “Kefalet sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azamî miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmaz. Kefilin, sorumlu olduğu azamî miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesi şarttır.”
Yani kefalet sözleşmesi öncelikle yazılı yapılmak zorundadır. Belirtilen şartlar yazılı olarak kefalet sözleşmesinde olmalıdır. Son olarak bu şartların kefilin el yazısıyla da belirtilmiş olması şarttır. Bu şekil şartlarına uygun olmayan bir kefalet sözleşmesi, geçerli olmayacaktır.
İkinci fıkrasında “Kendi adına kefil olma konusunda özel yetki verilmesi ve diğer tarafa veya bir üçüncü kişiye kefil olma vaadinde bulunulması da aynı şekil koşullarına bağlıdır. Taraflar, yazılı şekle uyarak kefilin sorumluluğunu borcun belirli bir miktarıyla sınırlandırmayı kararlaştırabilirler.” Hükmüne bahisle bu hususlar da ilk fıkra hükmündeki aynı şekil şartlarına tabidirler.
Üçüncü fıkrasında da kefalet sözleşmesi yapıldıktan sonra ortaya çıkan ve sorumluluğu arttıran değişikliklerin de aynı şekle tabi olacağını belirtir.
Bu sayılan şartlar kefalete özel şartlar olmakla birlikte, kefalet sözleşmesi tek tarafa borç yükleyen bir sözleşme olması münasebetiyle TBK. m.14/1’e göre kefalet sözleşmesinde sadece kefilin imzasının bulunması yeterlidir. Sözleşme de ayrıca alacaklının adı bulunmayabilir ancak borçlunun adının yazılı olması gereklidir.
Son olarak, azami kefalet miktarı para cinsinden belirtilmelidir. Sözleşme de azami miktar belirtilmezse yine sözleşme geçersiz olacaktır. Teminat altına alınan bu borç, para borcu dışında bir borç dahi olsa bu şart yerine getirilmelidir.
3.Kefil Kefalet Ehliyetine Sahip Olmalıdır.
Kişi fiil ehliyetine sahip ise kefalet ehliyetine de sahiptir. Ancak tam ehliyetsizlerin ve sınırlı ehliyetsizlerin ne kendileri ne de yasal temsilcileri aracılığıyla kefalet sözleşmesi yapamazlar. Bu durum Türk Medeni Kanununda yer almakla birlikte ayrıca yasal temsilcilerin yapmaları yasak işlemler arasında yer alırlar.
Sınırlı ehliyetlilerin ise kefalet sözleşmesi yapmaları yukarıda da belirtildiği üzere özel şartlara tabidir. Ancak bu noktada yukarıda belirtmediğimiz şu noktadan bahsetmekte fayda var, kendisine kayyım atanan kişiler kefalet ehliyetine sahiplerdir. Bu hususa da TMK. m. 458 den ulaşmaktayız. Madde hükmü “Bir kimseye kayyım atanması onun fiil ehliyetini etkilemez.” Şeklinde düzenlenmiştir. Bu nedenle belittiğimiz üzere fiil ehliyetine sahip kişi kefalet ehliyetine de sahiptir.
4.Kefalet Sözleşmesinde Eşin Rızası
Kefalet sözleşmesi ile kefilin asıl borçlunun borcu ifa etmemesinden dolayı sorumlu olacağı için bir maddi külfet altına girmesi tehlikesi mevcuttur. Bu sebeple olası bir maddi külfet durumunda ortaya çıkacak olan ekonomik sıkıntılar sebebiyle aile birliğinin sarsılmasına sebebiyet verebilecektir. Bu sebeple 818 sayılı Borçlar Kanununda yer almayan “Eşin Rızası” konusuna yeni borçlar kanunda yer verilmiştir. TBK. m. 584/I-II de yer alan hükümlerin iş hayatını yavaşlattığı gerekçesi ile III. Fıkra hükmü 2013 yılında yürürlüğe girerek eşin rızasının aranmayacağı bir takım istisnalara yer verilmiştir.
Madde hükümlerine yer verecek olursak ilk iki fıkra şu şekilde düzenlenmiştir; “Eşlerden biri mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça, ancak diğerinin yazılı rızasıyla kefil olabilir; bu rızanın sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç kurulması anında verilmiş olması şarttır. (f.1.) Kefalet sözleşmesinde sonradan yapılan ve kefilin sorumlu olacağı miktarın artmasına veya adi kefaletin müteselsil kefalete dönüşmesine ya da kefil yararına olan güvencelerin önemli ölçüde azalmasına sebep olmayan değişiklikler için eşin rızası gerekmez. (f.2.)”
Düzenlemeye göre eşlerden birinin bir borça kefalet vermesi için diğer eşin yazılı olarak bu işleme rıza vermesi gerekmektedir. Eşin rızası bir geçerlilik şartı olup bu şartın eksikliği dahilinde sözleşme hüküm ve sonuç doğurmaz. Rıza vermesi gereken eşin kadın ya da erkek olması hususunda bir ayrım yapılmamıştır.
Eş tarafından verilen rızanın en geç sözleşmenin kurulması anında verilmesi gerekir. Sözleşme kurulduktan sonra verilecek olan icazet şeklinde rıza sözleşmeyi geçerli kılmaz. Bu nedenle ya sözleşme kurulmadan önce yazılı bir şekilde beyan ederek izin vermeli ya da işlem esnasında beyan ederek işleme katılım göstermesi gerekir.
Kanun metninde de belirtildiği üzere kefil aleyhine sonuç doğurmayan bazı değişiklikler diğer eşin rızası alınmadan yapılması mümkündür. Ancak kanunda belirtilen diğer sebepler açısından eşin rızası yine geçerlilik şartıdır.
Yapılan son değişiklik ile eklenen III. fıkra hükmünün getirdiği esasların tek tek maddelenerek belirtilmesinde fayda vardır. Eşin rızasının aranmayacağı istisnai kefalet sözleşmesi durumları;
- Ticaret siciline kayıtlı ticari işletmenin sahibi veya ticaret şirketinin ortak ya da yöneticisi tarafından işletme veya şirketle ilgili olarak verilecek kefaletler
- Mesleki faaliyetleri ile ilgili olarak esnaf ve sanatkârlar siciline kayıtlı esnaf veya sanatkârlar tarafından verilecek kefaletler,
- 27/12/2006 tarihli ve 5570 sayılı Kamu Sermayeli Bankalar Tarafından Yürütülen Faiz Destekli Kredi Kullandırılmasına Dair Kanun kapsamında kullanılacak kredilerde verilecek kefaletler
- Tarım kredi, tarım satış ve esnaf ve sanatkârlar kredi ve kefalet kooperatifleri ile kamu kurum ve kuruluşlarınca kooperatif ortaklarına kullandırılacak kredilerde verilecek kefaletler.
Bu eklenen fıkra hükmü neticesinde ailenin korunması amacıyla getirilmiş olan eşin rızası kurumu işlerliğini fazlasıyla kaybetmiş durumdadır.
KONUYLA İLGİLİ YARGITAY KARARLARI
Kefalet Sözleşmesine konu olan borcun belirlenebilir nitelikte olması durumuna dair karar;
“Kiralananın hor kullanılması sonucu doğan zarar kefalet sözleşmesinin düzenlendiği esnada bilinebilir ve belirlenebilir mahiyet taşımadığından kefilin tazminat miktarından sorumlu olması söz konusu değildir.” (6.HD. 27.11.2014 tarihli 2014/3278 E. , 2014/13173 K.)
Eşin rızasının aranmasına istisnai hükme dair karar;
“Bölge adliye mahkemesince, 6098 sayılı TBK’nın yürürlükte olduğu 06.07.2012 tarihinde imzalanan genel kredi sözleşmesini kefil olarak imzalayan davalılarca verilen kefaletler bakımından eş rızasının alınmadığı, ancak, davalıların asıl borçlu şirketin ortak ve yöneticileri olduğu,6098 sayılı TBK’nın 28.03.2013 tarihinde değiştirilen 584/3. maddesi gereğince, şirket ortak ve yöneticilerin şirket lehine verdikleri kefaletlerde eş rızası alınması şartının kaldırıldığı gerekçesiyle başvurunun esastan reddine karar verilmiştir. Ancak, Bölge Adliye Mahkemesince hükme dayanak yapılan değişiklik 6455 sayılı Kanun’un 77. maddesiyle 28.03.2013 tarihinde yapılmış ve anılan Kanun’un 90. maddesiyle, bu kanunla yapılan değişikliklerin Resmi Gazete’de yayımı tarihinde yürürlüğe gireceği belirtmiştir. Anılan değişikliğin geçmişe şamil olacağı şeklinde bir hüküm de bulunmamaktadır. Bu durumda 28.03.2013 tarihinde yürürlüğe giren TBK’nın 584/3. maddesinin 06.07.2012 tarihinde akdedilen sözleşmeye uygulanma imkanı bulunmamaktadır. Bu itibarla, bölge adliye mahkemesince, 06.07.2012 tarihinde akdedilen sözleşmeyi kefil olarak imzalayan davalıların eş rızasının alınmadığı ve 28.03.2013 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı TBK’nın 584/3. maddesinin somut olaya uygulanma imkanı bulunmadığı gözetilerek hüküm tesisi gerekirken yazılı gerekçelerle başvurunun esastan reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bozularak kaldırılmasını gerektirmiştir.” (11.HD. 11/03/2019 tarihli 2017/4612 E. , 2019/1947 K.)
Konuyla ilgili uyuşmazlık yaşamanız halinde UTU Hukuk & Danışmanlık olarak bizimle iletişime geçebilirsiniz.
YARARLANILAN KAYNAKLAR
ARAL, F.-AYRANCI, H. Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri , Yetkin, ANKARA 2019
EREN, F. Borçlar Hukuku Özel Hükümler , Yetkin ANKARA 2016