İŞ HUKUKUNDA İBRANAME

        

ÖZET

İşçi ile işveren arasındaki iş ilişkisinin sona ermesiyle birlikte işverence tek taraflı ya da karşılıklı olarak kaleme alınıp sonradan işçinin imzasına sunulan belge veya sözleşmeler bulunmaktadır. İş hayatında genellikle karşımıza bu belgeler ibraname olarak gelmektedir. Türk Hukuku’nda ilk olarak 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı kanun ile ibra kurumu yasal dayanağa kavuşmuştur. İbranın asıl ve en önemli amacı işçinin dava ve talep hakkını ortadan kaldırmaktır. Türk Borçlar Kanunu’ndan önce Yargıtay içtihatları ile şekillenen ibraname, ilgili kanun ile çok sıkı şekil şartlarına sahip olmuştur. Şekil şartlarından en çok dikkatimizi çeken ise; borcun tam olarak ödenmesidir. Borcun tam olarak ödenmesi halinde hukuki işlem olarak ibra değil, ifa çıkmaktadır. Kanun koyucu açıkça ifa ile ibra müesseselerini birbirine karıştırmış ve ibranın hukuki anlamını yitirmesine sebebiyet vermiştir.

Anahtar Kelimeler: İbraname, İş Hukuku, İbra Sözleşmesi, İşçilik Alacaklarının İbrası.

GİRİŞ

İş hukuk alanındaki düzenlemelerin temel amacı, iş verme kudretine sahip ve sermaye sahibi olan güçlü işveren karşısında, zayıf olan işçinin korunması olarak dile getirebiliriz. Anayasa’nın sosyal devlet ilkesi ile bağlantılı olarak işçi-işveren ilişkisine de devlet yasal mevzuata müdahale etmiş ve işçi-işveren dengesini sağlamaya çalışmıştır. Bu bahsettiğimiz çerçeve işçi ile işveren arasında kurulan iş sözleşmesi ile başlayıp, bu iş sözleşmesinin herhangi bir sebeple ortadan kaldırılmasıyla taraflar arasındaki hukuki ilişkileri tamamen ortadan kaldırmaz. Bu durumda aralarındaki ilişki yeni hak ve borçların başladığı yeni bir hukuki boyut kazanacaktır. Ancak çalışma hayatındaki uyuşmazlıklar işçi-işveren ilişkisinin bitimine müteakiben başlamaktadır. Bunun sebebi ise iş ilişkisinin devam ettiği sürece zayıf taraf olan işçinin, işsiz kalma vs. gibi düşüncelerinden kaynaklanmaktadır. Tarafların arasındaki ilişkinin bitmesi ile de hak ettiği alacaklarına kavuşmadığı takdirde işverenin yasal yollara muhatap olma endişesi başlar.

Sözleşme ilişkisi sona erdikten sonra iş sözleşmesinin taraflarının karşılıklı olarak düzenlediği ya da işverence düzenlenip işçinin imzasına sunulan belgeler vardır. Karşımıza çıkan bu belgelere uygulamada genellikle ibraname denilmektedir. İbraname; bir borcun tamamını veya bir kısmını ifa edilmeden ortadan kaldıran bir sözleşmedir. Borçtan kurtarma sözleşmesi de denilen ibranamede borçlunun açık irade beyanı da gerekli olmayıp zımni kabulde sözleşmenin kurulması için yeterlidir. İş hukukunda özellikle işçinin işvereni borçtan kurtarması olarak karşımıza çıkan ibranamenin hukuki niteliği alacaklı ile borçlunun aralarında anlaşması sonucu bir tasarruf işlemi olarak alacaklının borçluyu borçtan kurtarmasıyla alakalıdır.

İşçinin dava ve talep haklarının engelleyen ibraname, hukuken çok sıkı şekil ve geçerlilik şartlarına tabii tutulmuştur. Geçerli olarak hüküm ifade eden bir ibranameden bahsedebilmemiz için, bugüne kadar Yargıtay içtihatlarıyla geliştirilen geçerlilik ve şekil şartlarına ek olarak 01/07/2012’den itibaren yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu ile getirilen düzenlemeler ile yasal dayanak kazanan geçerlik ve şekil şartlarından bahsetmek mümkündür.

Bu çalışmamızda özellikle de iş hukuku alanında sıklıkla kullanılan ve yargı merciine sıklıkla intikale eden ibranamenin hukuki niteliğini, çeşitlerini, kendisine benzeyen müesseseleri, uzunca bir süre geliştirilen Yargıtay içtihatları ışığında 6098 sK. çerçevesinde iş hukukunda ibranamenin yerini ve yeni düzenlemelerin hukuki sonuçları ele alınacaktır.

  • GENEL OLARAK İBRA KAVRAMI

 

Borçlu ile alacaklı arasında yapılan ve alacaklının borçluyu borcundan kurtarmasına ibra denilmektedir.[1] Alacaklı, alacağına kavuşamadan borçluyu borcundan kurtararak borcu ortadan kaldırabilir. Çünkü ibra sözleşmesi ödeme yönünden bir anlaşma olmayıp, borcu sona erdirme şekillerinden biridir.[2] İbra sözleşmesi 01/07/2012 tarihinden önce ne mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nda ne de iş mevzuatında düzenlenmişti. İbranamenin tanımı, hukuki niteliği, geçerlilik koşulları ve sonuçları Yargıtay içtihatları ile belirlenen esaslara göre  düzenlenmekteydi. Türk hukukuna ilk defa 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu ile girmiş olan ibraname anılan kanunun 132’nci ve 420’nci maddeleri ile yasal dayanağa oturmuştur. TBK’nın 132’nci maddesine göre “Borcu doğuran işlem kanunen veya taraflarca belli bir şekle bağlı tutulmuş olsa bile borç, tarafların şekle bağlı olmaksızın yapacakları ibra sözleşmesiyle tamamen veya kısmen ortadan kaldırılabilir.” ibranın borcu sona erdirdiği görülmektedir.[3]

6098 sK. yürürlüğe girmeden önce ibraya ilişkin yargı kararları arasında bir çok ihtilaf karşımıza çıkmaktaydı. Türk Borçlar Kanunu’nun düzenlenmesinden önceki dönemde yasal dayanağa sahip olmayan ibranamenin; miktar içeren ibranamenin makbuz niteliği taşıdığı[4], davacının imzasını taşıması[5], ibranamenin fesihten sonra düzenlenmesi[6], ihbar ve kıdem tazminatlarının tam olarak ödenmesi ve başkaca bu konularda başka alacağı kalmadığının belirtilmesi[7] hususlarına dikkat çekilmekteydi.

01/07/2012 tarihinden önce 818 sayılı BK döneminde iş sözleşmesinin ortadan kalkmasından önce düzenlenen ibranameler hem Yargıtay kararlarında hem de iş hukuku öğretisinde geçersiz sayılmaktaydı. Bu dönemde de işe girerken ya da işin devamı sırasında düzenlenen ibranamelerin hiçbir hukuki boyutu yoktu.[8] Somut iş hayatında ibranamelerin zayıf olan işçi aleyhine sakıncaları da bulunmaktaydı. Bunlardan biri az önce zikrettiğimiz; işçilerden işin devamının zorunluluğuymuş gibi baskı yoluyla iş sözleşmesi başında ya da iş sözleşmesi devam ederken alınan ibranamelerdi. Halbuki ibranamenin ruhu İsviçre Borçlar Kanunu’nda düzenlendiği gibi bununla uyuşmamaktaydı. Asıl olan iş sözleşmesinin bitimine müteakiben baskıdan kurtulan işçinin hür iradesiyle vermiş olacağı kabuldür.[9]

İbra münferit borcu sona erdiren bir hukuki kurumdur. Aksine ibra borç ilişkisini sona erdirmemektedir. İbra ile borç kendiliğinden sona ermemektedir. Taraflar aralarında bu borcu sona erdirilmesi için başka işlemler de yapması gerekmektedir. Sona erecek olan borcun alacaklısı ve borçlusunun borcun sona ermesi hakkındaki hukuki işlem yaptıkları sözleşmedir. 6098 sayılı TBK’dan önceki dönemde ibraname, işçinin kıdem, ihbar, ücret ve diğer işçilik alacaklarının ödendiği hususunu ispata yarayan argümanlardan biri olan ve yazıya dökülmüş bir metin olarak karşımıza çıkmaktadır.[10] Yargıtay bu tip sözleşmeleri genellikle ibraname olarak adlandırmış olsa da aslında bu tip belgeler aşağıda inceleyeceğimiz üzere bazen makbuz, menfi borç ikrarı, alacağı talep etmeme taahhüdü ve sulh niteliğinde de karşımıza çıkabilmektedir.[11]

  • İBRANIN HUKUKİ NİTELİĞİ

 

Çoğu zaman alacaklı tarafın yani işçinin imzasının bulunduğu bir belge olarak uygulamada karşımıza çıkan ibra, Yargıtay kararlarına ve öğretideki baskın görüşe göre sözleşme niteliğinde bir hukuki işlemdir. Yargıtay kararlarında alacaklının alacak hakkından vazgeçmesini ve bu durumda borçlunun yani işverenin borcundan kurtulmasını sebep olan bir sözleşme olarak nitelemektedir. Bu içtihatlar ve görüşler nedeniyle ibra, öncelikle her iki tarafın karşılıklı olarak anlaşmasına bağlıdır.[12] İşçinin imzasının bulunmadığı bir ibranameden bahsedebilmek Borçlar Hukuku genel hükümlerine mümkün değildir. Ancak borçlu olan işverenin imzasının bulunmaması işverenin sözleşmesinin tarafı olmadığı anlamını taşımamaktadır. Tabii ki her ne kadar ibra müessesi borçlu işveren lehine gözükse de sadece alacaklı taraf olan işçinin onayıyla geçerli hale gelemeyecektir. İşveren ibrayı kabul etmediği takdirde bu ibra hiçbir hukuki değer ifade etmeyecek ve borçlunun borcu devam edecektir. Alacak hakkından tek taraflı olarak alacaklının vazgeçmesi gibi bir durum söz konusu değildir. Ancak borçlu taraf açıkça kabul etmese de zımni olarak izin veya icazet verebilir. Uygulama da  söz konusu ibraya işverenin dayanması, mahkemeye sunması vb. durumlarda zımni olarak kabul ettiğini göstermektedir.[13]

Borçlar hukukunda hukuki işlemler içerisinde yer alan tasarruf işlemleri, yaptıkları etkilere göre hukuki işlemler ayrımında borçlandırıcı işlemlerle birlikte değerlendirilip; malvarlığının aktifinde yer alan hakkı doğrudan doğruya etkileyerek sona erdiren veya değiştiren işlemler olarak tanımlanmıştır. İbra da alacaklının hakkı olan alacağını ortadan kaldırması ya da azaltması nedeniyle öğretide ve doktrinde tasarruf işlemi olarak ele alınmaktadır.[14] Alacaklı ibra sonucu olarak malvarlığının aktifinde bulunan hakkını ibra sonucu olarak terk ederek tasarrufta bulunmaktadır. Yargıtay kararlarına göre de ibranın yapıldığı ana kadar doğmuş olan haklarını ortadan kaldıran ve ibrada bulunan tarafı bağlayan bir tasarruf işlemi olduğunu kabul etmektedir.[15]

Kazandırıcı işlem; hukuki işlemlerden doğan borçların nedenleri arasında değerlendirilmiş ve bir kişinin bir kişi yararına bir malvarlığı değeri sağlaması olarak nitelendirilmiştir.[16] İbrada da alacaklı olan işçinin malvarlığında bir azalma, borçlu olan işverenin malvarlığında ise çoğalma vardır. İşveren açısından çoğalma pasif malvarlığındaki azalmadır. Bundan dolayı ibra kazandırıcı bir hukuki işlemdir.[17] Her kazandırıcı işlemin özelliği olan, ibrada da bir hukuki sebep olmalıdır. Bu sebep karşımıza bağışlama, ifa sebebi ya da iktisap olabilir. İbrada bu hukuki sebep birine dayanmasının sebebi belirli bir borcu sona erdiren bir hukuki işlem olmadığındandır.[18]

Borçlar hukukuna göre hukuki işlemler; sebebe bağlı olup olmadıklarına göre sebebe bağlı hukuki işlemler ya da sebebe bağlı olmayan hukuki işlemler olarak ikiye ayrılmaktadır. Eğer kazandırmanın hukuki sebebi, hukuki işlemin kurucu bir unsuru olan ya da onun içeriğinde yer alan hukuki işlemler sebebe bağlı hukuki işlemlerdir. Bu tür hukuki işlemlerde, hukuki sebep hukuki işlemin bir parçası olur ve hukuki sebep olmadığında ya da hukuken geçersiz olduğu durumlarda ona bağlı olan asıl hukuki işlemde geçersiz olacaktır.[19] Türk hukukunda hukuki işlemler genellikle bir sebebe bağlı olarak yapılmaktadır. İbra da tarafların bir sebep çerçevesinde anlaşarak ve bu sebebe bağlı olarak hukuken geçerli olarak kurulmaktadır. Bu sebepten dolayı her ne kadar bazı yazarlara[20] göre sebebe bağlı olmadığı savunulsa da bize göre ibra sebebe bağlı hukuki işlemlerdendir.

 

  • İBRANIN ÇEŞİTLERİ

 

  • Türlerine Göre İbra

İbra türlerine göre ikiye ayrılmaktadır: İvazlı ve ivazsız ibra.

İbra sözleşmesinin bedel veya bir eda karşılığında yapılması halinde buna ivazlı ibra sözleşmesi denilmektedir. Borcun tamamının ödenmesi ya da tamamını karşılayacak şekilde bir eda da bulunulması halinde bu işlem ibra olarak adlandırılamayacaktır. Bu durumda karşımıza ibra değil, ifa çıkmaktadır. Karşı tarafa verilen bu ibra sözleşmesi ifa yerine geçecektir. [21]

İvazsız ibra kurumu ise alacaklı taraf herhangi bir karşılık beklemeden alacağından vazgeçmekte, karşılıklı bir eda olmaksızın yapılan ibra sözleşmesidir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda(HMK) düzenlenen feragat ile ivazsız ibrayı birbirine karıştırmamak gerekmektedir. Feragat bir hakkın talep ve dava edilebilirliğini etkileyen ve borcu sona erdiren bir hukuki işlem değildir.[22]

İvazlı ibrada ivaz para veya paradan başka menfaatte olabilir. İvazsız ibra ise feragat ile karıştırılmamak üzere bağışlama niteliğinde olduğu kabul edilebilir. Bahsettiğimiz hususlar doğrultusunda burada göz önünde bulundurmamız gereken noktalar; ivazlı ibra da sözleşmenin taraflarının her ikisinin de ehliyet sahibi olması gerekmekte, ivazsız ibra da ise alacaklı tarafın ehliyet sahibi olması yeterli olacaktır. Ayrıca borçlar genel hükümlerine göre bağışlama yazılı şekilde yapılması gerektiğinden, bağışlama niteliğinde olan ivazsız ibranın da yazılı şekilde yapılması gerekmektedir.[23]

 

  • Kapsamına Göre İbra

İbra kapsamına göre ise tam ve kısmi ibra olarak karşımıza çıkmaktadır. Kısmi ibra alacaklı taraf alacağının bir kısmından ivazlı ya da ivazsız olarak vazgeçmesidir. Borcun tamamından vazgeçilip borçluyu tüm borcundan kurtarması halinde ise tam ibradan söz edilmektedir. Tam ibra halinde tasarrufi bir işlem meydana gelmektedir. İbranın söz konusu olduğu durumlarda alacaklı illaki borçluyu borcun tamamından kurtaracak diye bir durum yoktur. Bu husus alacaklının özgür iradesine dayanıp karşılıklı anlaşmaya bağlıdır.[24]

 

  • İBRA BENZERİ MÜESSESELER

 

Alacaklının özellikle de işçinin işçilik alacaklarından vazgeçmesi doğuran ve birbirinden farklı isimlerde karşımıza çıkan hukuki işlemler hukuki nitelik açısından birbirinden farklıdır. İkale sözleşmesi, konkordato, sulh sözleşmesi, menfi borç ikrarı, alacağı talep etmeme taahhüdü gibi müesseseler ibraya benzerlik göstermektedir.

  • İkale Sözleşmesi

İbra sözleşmesi ile en çok benzerlik gösteren ve karıştırılan ikale sözleşmesi ile; tarafların aralarındaki borç ilişkisinin sona ermesi konusunda karşılıklı olarak anlaşmaları ve sona eren borç ilişkisini yeni bir sözleşme ile aralarındaki  borç ilişkisini tamamen ortadan kaldırmaları söz konusudur.[25] İbra sözleşmesi ile sadece münferit borçlar ortadan kaldırılırken, ikale sözleşmesi ile borç ilişkisi tamamen ve kısmen ortadan kaldırılmaktadır.[26]

  • Konkordato

İcra iflas hukukunda düzenlenen konkordato kurumu; alacaklıya borçlarını ödemek konusunda zorluk içinde olan borçlunun alacaklılarının ilgili yasada belirtilen oranda kabul etmeleri ve yine ilgili yasa da belirtilen yetkili makam tarafından onaylanmak üzere gerçekleşir ve bu yetkili makam onayından sonra borçlu alacaklılara karşı olan borçlarının bir kısmından kurtulur. Borçlu borçlarının bir kısmından kurtulmanın yanında bu müessese sebebiyle zaman da kazanmış olur. Mahkeme içi ve dışı olarak yapılabilen konkordato; mahkeme dışında yapıldığı takdirde ibra sözleşmesi olarak karşımıza çıkabilmektedir.[27]

  • Sulh Sözleşmesi

Türk Borçlar Kanunu’nun tam iki taraflı sözleşmelere ilişkin hükümlerine tabii olan sulh sözleşmesi ile taraflar karşılıklı menfaatlerinden ödünlerde bulunarak aralarında olan hukuki ilişki üzerindeki uyuşmazlığa ya da anlaşmazlığa son verilmesi söz konusudur. Karşılıklı ödünler verilmesi gerektiğinden bir tarafa bir borç yüklemiyorsa sulh sözleşmesi değil; ibra, bağışlama, borç ikrarı veya bir haktan feragat söz konusu olur. Sulh sözleşmesi ile ibranın temel farkı, ibra da vazgeçilen borç münferit yani belirlidir. Sulh sözleşmesinde ise gerekli olan şüphe kişiseldir. Diğer bir fark ise sulh sözleşmesinin konusunun ibraya göre çok geniş olmamasıdır. Sulhun konusu bir uyuşmazlık olabileceği gibi bir belirsizliğin giderilmesi de olabilir. Bu durumda sulhun her zaman borcu sona erdirmek gibi amacı yoktur. Sulh tespit niteliğinde olabileceği gibi, yeni hükümler doğurabilir ya da hukuki ilişkiyi değiştirebilir hatta bu ilişkiyi kaldırabilir. Ayrıca ibra da olduğu her zaman tasarruf işlemi içermesi gerekmektedir.[28]

  • Menfi Borç İkrarı

Menfi borç ikrarı ile sözleşmenin tarafları bir alacak bulunmadığını tespit etmektedirler. Menfi borç ikrarında taraflar arasında kuşkulu ya da çekişmeli bir veya daha fazla alacağın sona erdirilmesi söz konusu iken ibra da tarafların münferit olan yani şüphe etmediği, kesin bir alacağın ortadan kaldırılması durumu vardır. Menfi borç ikrarının ibradan farkı ise menfi borç ikrarında bir borç ilişkisinin veya bir borcun olmadığına ait irade beyanlarıyla ortaya çıkan bir sözleşme olmasıdır.[29]

  • Alacağı Talep Etmeme Taahhüdü

Alacaklı alacağının bir kısmından veya tamamından vazgeçmeyip, borçluyu borcundan kurtarmayıp sadece bunu takip etmekten de vazgeçebilir. Alacaklı borçluya karşı böyle bir taahhütte bulunduğu takdirde bu taahhüt ile borç ortadan kalkmamakta ayrıca asıl borca bağlı yan haklar geçerliliğini sürdürmektedir. İbrada olduğu alacağı talep etmeme taahhüdünde de bir sözleşme ilişkisi vardır ancak hukuki durum ibradan tamamen ayrılmaktadır.[30] Alacaklı ibra ile borçtan vazgeçmiş olur ve borç sona erer. Alacağı talep etmeme taahhüdü ise ibradan farklı olarak tasarruf işlemi olmayıp borcu sona erdirmez, sadece alacaklı tarafa olumsuz bir edim yükler. Bu durum hakim tarafından da ibrada olduğu gibi re’sen gözetilecek bir husus değildir. Alacağı talep etmeme taahhüdü borçlunun borcunu ortadan kaldırmadığı için borçluya sadece bir def’i hakkı vermektedir. Ancak taraflar arasında bulunan ibra ile sona eren borç nedeniyle hakim bunu re’sen gözetmelidir ve bu durum borçlu taraf için itiraz hakkı tanımaktadır.[31]

 

  • YARGITAY KARARLARI IŞIĞINDA İBRANAME(6098 SAYILI KANUNUN DÜZENLENMESİNDEN ÖNCE)

 

Alacaklı ile borçlu arasındaki borcu kesin olarak sona erdiren ibra kurumu İsviçre Borçlar Kanunu’nun 115’inci maddesinde düzenlenmiştir. Buna karşılık Türk hukukunda ne iş mevzuatında ne de 818 sayılı kanunda düzenlenmemiştir.[32] 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda da ibra müessesesinin tanımı yapılmayıp, unsurları belirtilmemiştir. Bahsettiğimiz durumdan dolayı da iş hukukunda ibra Yargıtay içtihatları ile tanımlanmış olup bu doğrultuda şekillenmiştir. Öncelikle belirtmek gerekir ki iş hukukunda “ibra” ve “feragat” ya da “ibraname” ile “feragatname” arasında önemli bir farklılık dile getirilmemiş bu iki kurum birbirinin aynısı gibi ele alınmıştır. “Yargıtay 9. Hukuk Dairesi Kararlarında ibra ve feragat çoğunlukla birlikte ele alınmış, ibranamede ayrıca “feragat” sözcüğüne yer verilmiş olunması halinde bu durum ibranamenin geçerliliğini kuvvetlendiren bir hal olarak kabul edilmiştir.”[33] şeklinde kararı mevcuttur. Ancak, ibra sözleşmesi alacaklı olan işçi ile borçlu olan işveren arasında yapılıp karşılıklı imzaların olması gerekirken; feragat da ise  karşı tarafa kabulüne ya da katılımına gerek olmayan tek taraflı bir tasarruf işlemidir.[34]

Yargıtay içtihatları yerleşen duruma göre ibranın geçerliliği için aşağıdaki hususların hakim olduğu görülmektedir:

  • İbra sözleşmesi iş ilişkisi devam ederken yapıldığı takdirde geçerli sayılmayacaktır. İçtihatlara göre İş ilişkisinin devam ettiği sürede işçi işverene tamamen bağımlı bir konumdadır. Bazı işçilik alacaklarına en kısa zamanda kavuşmak veya iş güvencesine rağmen iş ilişkisinin devamını sağlamak için iradesi dışında ibra sözleşmesini imzalamaya yönelmesi mümkün görülmektedir.[35] İbra sözleşmesinin tarih içermemesi ve sözleşmenin içeriğinden de iş ilişkisinin bitiminden sonra düzenlendiği tam olarak anlaşılmadığı takdirde geçerli bir ibra sözleşmesinden bahsedilmek mümkün değildir.[36]
  • İşveren ile işçi arasında düzenlenen sözleşmede ibra miktarı veya ödeme şeklinin belirtilmemiş olabilir. Miktar içermeyen ibra sözleşmelerinde geçerlilik sorunu miktar içeren bira sözleşmelerine kıyasen daha detaylı incelenmeli; özellikle irade fesadı hallerinin denetimi yapılmalı ve somut olayın özelliğine göre ibra sözleşmesinin geçerliliği için çözümler aranmalıdır.[37] Miktar içeren ibra sözleşmelerinin iş ilişkisi devam ederken yapıldığı takdirde geçersiz olacağı gibi aynı durum miktar belirtilmeyen ibra sözleşmelerinde geçerlidir. Yargıtay 9 .Hukuk Dairesi’ne göre “işçi bu dönemde tamamen işverene bağımlı durumdadır ve iş güvencesi hükümlerine rağmen iş ilişkisinin devamını sağlamak ya da bir kısım işçilik alacaklarına bir an önce kavuşabilmek için iradesi dışında ibra sözleşmesi imzalamaya yönelmiş sayılmalıdır …” denilmektedir. İbra sözleşmesinin miktarı belirtilmediği durumlarda sözleşmeyi geçerli sayan Yüksek Mahkeme bu durumda; irade fesadı hallerinin olup olmadığı, iş ilişkisi devam ederken yapılıp yapılmadığı ya da bu konularda çelişkiler olup olmadığının ayrıca incelenmesi gerektiği kanaatindedir.[38] Hukuk Genel Kurulu; ödeme belgelerinin bulunduğu bir ibra sözleşmesinde, ödeme belgesindeki miktarın ibraname niteliğinde saymamış makbuz hükmünde değerlendirmiştir. Bunun yanında miktar belirtilmeyen ve herhangi bir alacağı kalmadığına dair kayıtlar ibraname hükmünde olacaktır:” “…Dosyada bulunan ödeme belgesinden, miktarları belirtilerek kıdem tazminatı ve izin ücreti ödemesinde bulunulduğu görülmektedir. Anılan bu iki kalem alacak yönünden düzenlenen ibranamenin makbuz hükmünde bulunması karşısında, bakiye alacağın istenebileceği kabul edilmelidir. …Altındaki imzası kabul edilen, zor ve hile ile alındığı kanıtlanamayan ibranamede davacı, ""işten çıkış tarihine kadar doğmuş ve işlenmiş cümle kıdem tazminatı, fazla mesai, hafta tatili, bayram tatili, yıllık ücretli izin haklarını tamamen almış bulunduğunu"" bildirmektedir. İbraname ile davacı, ödeme belgesi bulunmayan ( kıdem tazminatı ve izin ücreti dışındaki ) alacak kalemleri yönünden davalıyı tam anlamıyla ibra etmiş ve herhangi bir alacağı bulunmadığını ihtirazı kayıt öne sürmeden açıklamış ve imzalamıştır. … somut uyuşmazlıkta ibranamenin çelişkili bulunduğundan da söz edilemez. … Anılan nedenlerle, ibranameye itibar edilerek fazla çalışma ve bayram, genel tatil ücretleri ile anılan isteklerin günlük yüzde beş fazlası yönünden ödeme isteklerinin reddine karar vermek gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.”[39]
  • İşverenin vermiş olduğu savunma ile diğer kayıtların çelişmesi durumunda ibra sözleşmesi geçersiz sayılacaktır. YHGK kararına göre; “…İbranın, alacak ve borcu doğrudan doğruya ve kesin olarak ortadan kaldırıcı etkisi, imzası kabul edilen, zor ve hile ile alındığı iddia edilip, kanıtlanamayan, somut uyuşmazlığın özellikleriyle çelişmeyen ibranameler yönünden geçerlidir. Davacı, belirtilen tarihler arasında davalıya ait işyerinde çalışmış olup, iş akdinin 31.01.2002 tarihinde işverence feshedilmesi üzerine ibraname imzalamıştır. Anılan ibranamede; fazla çalışma ücreti, kıdem ve ihbar tazminatı gibi işçilik hak ve alacaklarının tamamen ödendiği yazılı olmasına karşın, dosyaya sunulan 05.02.2002 tarihli ödeme belgesinde fazla çalışma ücretine yer verilmeyip, sadece kıdem, ihbar tazminatı ile izin ücretinin davacıya ödenmiş olduğu görülmektedir. Ayrıca, davalı işveren, davacının fazla çalışma ve ücret alacağının bulunmadığını belirtmiş ise de, ibranamede fazla çalışma ücretinin de ödendiğine dair beyana yer verilmiş olması karşısında; ibraname ile savunma arasında çelişki meydana gelmiştir. Savunma ile çelişkili ibranameye değer izafe edilemez. Hukuk Genel Kurulunun 19.09.2007 gün ve 2007/9-645-596 sayılı Kararında da bu hususlara yer verilmiştir. Belirtilen nedenlerle, anılan alacak kalemi yönünden ibranamenin geçersiz olduğu yönündeki yerel mahkemenin direnme gerekçesi yerindedir…”[40] ibranamede yer alan fazla çalışma ücretinin ödeme belgesinde yer almaması, ayrıca işveren vermiş olduğu savunmada fazla çalışma ödendiğini belirttiğinden, ibra sözleşmesi ile savunma arasında çelişki bulunduğundan dolayı ibra sözleşmesinin hukuki geçerliliğinin olmadığına karar kılmıştır.
  • İş kanununda yer alan işe iade müessesini engelleyen ibra sözleşmeleri geçersizdir. İşe iade davasının açılması mümkün olan işyerinde Yüksek Mahkeme; “… İş Güvencesine ilişkin hükümler kamu düzenine ilişkin olup, söz konusu hükümler kapsamında işe iade davası açma hakkını ortadan kaldıran işlemlere değer verilemez. Başka bir anlatımla, işe iade davasından önceden feragat mümkün değildir. Öte yandan, ibraname borcun tam ya da kısmen ifa edilmeden sona ermesini sağlayan bir hukuki işlemdir. İşçinin işçilik alacakları konusunda ibraname imzalamış olması işe iade davası açmasına engel değildir. Kaldı ki, somut olayda davacı işçi dava haklarının saklı olduğu ihtirazi kaydı ile ibranameyi imzalamış bulunmaktadır.”[41] Şeklinde karar vermiştir. Ancak Yüksek Mahkeme; işe iade davası açıldıktan sonra, devam ederken ya da temyiz aşamasında iken işe iade davasından feragati uygun görmektedir: “ “… Feragat HUMK.nun 95.maddesi uyarınca davayı sonuçlandıran usulü bir işlemdir. Karar kesinleşinceye kadar davadan feragat edilebilir. Feragat eden vekilin vekaletnamesinde açıkça davadan feragat yetkisinin olduğu anlaşılmaktadır. Feragat nedeni ile davanın reddi gerekmiştir.”[42]
  • Varlığı tartışmalı olan borçlar ibra sözleşmesi ile sona erdirilmesi mümkün değildir. Asıl olarak ibra sözleşmesi ile varlığı tartışmasız olan bir borç sona erdirilmektedir. Bundan dolayı işçinin hak kazanmadığı bir alacak ibra sözleşmesinin konusu olamayacaktır.[43]
  • Yüksek Mahkeme’nin maddi ve manevi tazminat dışındaki işçilik alacakları için ibra sözleşmelerinin miktar içermesi durumunda bu tür ibraları makbuz niteliğinde kabul etmektedir: ““… Davacı, kıdem, ihbar tazminatı ile yıllık izin ücretinin ödetilmesine karar verilmesini istemiştir. Yerel mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır. …. Dairemizin kararlılık kazanmış uygulamasın göre, kıdem, ihbar tazminatı ve diğer işçilik haklarına ilişkin olarak, bu alacaklar tek tek açıkça gösterilmek suretiyle düzenlenen ve aksi kanıtlanmayan ibranameler geçerli sayılmaktadır. Dosyada mevcut, 11.6.2003 tarihli ibranamede, davacı ihbar ve kıdem tazminatı olarak belirlenen tutarı aldığını kabul etmiştir. Başkaca bir belge, bilgi kanıtı olmadığı takdirde bu ibranameye göre kıdem ve ihbar tazminatı isteklerinin reddi gerekirse de; mahkemenin de kabulünde olduğu üzere, davalının Bölge Çalışma Müfettişinin teftişi sırasındaki kabulüne göre davacıya bu alacaklar için ödenen miktar 700.000.000 TL’dir. Davalının bu kabulü karşısında, anılan ibranamenin makbuz niteliğinde kabulü ile bu miktarın davacının alacaklarından mahsubu ile bakiye miktarın tahsiline karar verilmelidir. Yazılı şekilde kıdem ve ihbar tazminatının tamamının hüküm altına alınması hatalıdır.”[44]

İbra sözleşmesinde miktar olarak belirtilen kısım dışında kalan bakiye alacak farkının sonrasında talep edilip edilemeyeceği hususu Yüksek Mahkeme’nin kararlarında mevcuttur: “Taraflar arasındaki "işçi alacağı" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 3. İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 13.02.2007 gün ve 2006/623 E.-2007/123 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 9.Hukuk Dairesinin 13.12.2007 gün ve 2007/9241 E., 2007/37924 K. sayılı ilamı ile; ( ... 1.Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir. 2. Davacı hizmet akdinin fesih tarihi olan 12.11.2004 tarihinde imzaladığı ibraname ile açıkça yıllık ücretli izin alacağının ödendiğini, bu nedenle talepte bulunmayacağını, her türlü dava hakkından feragat ettiğini ihtirazi kayıtsız olarak beyan etmiştir. Vaki ibraname ve feragat nedeniyle anılan yıllık ücretli izin alacağının reddi yerine kabulüne karar verilmesi hatalıdır... ), gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle Hukuk Genel Kurulu'nun 06.04.1994 gün 1993/9-958 E.-1994/199 K., 04.04.2001 gün ve 2001/9-321 E-2001/325 K, 29.03.2006 gün ve 2006/9-82 E.-2006/118 K., 04.10.2006 gün 2006/9-582 E.-2006/625 K. sayılı ilamlarında da aynı ilkenin kabul edilmiş olmasına göre, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.”[45]

 

  • 6098 SAYILI TÜRK BORÇLAR KANUNU DÜZENLEMESİ İLE İŞ HUKUKUNDA İBRANAME

 

  • Genel Olarak İbraname

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’ndan önce ibranın geçerlilik koşulları, Yargıtay içtihatları ile belirlenmekteydi. Özellikle İş Hukukunun işçiyi koruyucu amacından yola çıkarak hukukun genel ilkelerine uygun içtihatlar üretmekte idi. Yeni Türk Borç Kanunu’nda düzenlenen geçerlilik kıstasları da Yargıtay içtihatları ile neredeyse tamamen örtüşmektedir. 01.07.2012 tarihinden itibaren Yargıtay’ın içtihatları yerini yasal geçerlilik şartlarına bırakmıştır.[46] İlgili kanunun 420. maddesinde düzenlenmiştir. Yeni düzenleme ile iş mevzuatındaki kanunlara göre genel nitelik taşıyan Türk Borçlar Kanunu’nda yer aldığından dolayı 5953 sayılı Basın İş Kanunu, 854 sayılı Deniz İş Kanunu, 4857 sayılı İş Kanunun iş sözleşmesine ilişkin hükümlerine tabii olan tüm kişilere uygulanacaktır. Bundan dolayı işçilerin işverenlerden alacaklarına dair ibra sözleşmelerine emredici hüküm olan TBK’nın 420’nci maddesi uygulanacaktır.[47]

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda “Ceza Koşulu ve İbra” 420’nci maddesi: “Hizmet sözleşmelerine sadece işçi aleyhine konulan ceza koşulu geçersizdir.  İşçinin işverenden alacağına ilişkin ibra sözleşmesinin yazılı olması, ibra tarihi itibarıyla sözleşmenin sona ermesinden başlayarak en az bir aylık sürenin geçmiş bulunması, ibra konusu alacağın türünün ve miktarının açıkça belirtilmesi, ödemenin hak tutarına nazaran noksansız ve banka aracılığıyla yapılması şarttır. Bu unsurları taşımayan ibra sözleşmeleri veya ibraname kesin olarak hükümsüzdür.

Hakkın gerçek tutarda ödendiğini ihtiva etmeyen ibra sözleşmeleri veya ibra beyanını muhtevi diğer ödeme belgeleri, içerdikleri miktarla sınırlı olarak makbuz hükmündedir. Bu hâlde dahi, ödemelerin banka aracılığıyla yapılmış olması zorunludur.

İkinci ve üçüncü fıkra hükümleri, destekten yoksun kalanlar ile işçinin diğer yakınlarının isteyebilecekleri dâhil, hizmet sözleşmesinden doğan bütün tazminat alacaklarına da uygulanır.” şeklinde düzenlenmiştir.

 

  • İbranamenin Geçerlilik Koşulları

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 420’nci maddesine göre işçilik alacaklarıyla ilgili ibranamenin geçerliliğine dair geçerlilik şartları öngörülmüş ve bu şartlardan herhangi birinin eksikliği halinde ibraname geçersiz sayılacaktır.[48] Bu şartları belirtmek gerekirse; ibranamenin yazılı olması, iş sözleşmesinin sona ermesinden sonra yapılan ibranameden itibaren en az bir aylık sürenin geçmesi, ibra miktarının ve alacağın türünün açıkça belirtilmesi, ödemenin banka aracılığı ile noksansız olarak ödenmesi gerekmektedir.

  • İbranamenin Düzenleme Zamanı

Türk Borçlar Kanunu’nun 420’nci maddesinin ikinci fıkrasına göre ibranamenin geçerli olması için “…ibra tarihi itibarıyla sözleşmenin sona ermesinden başlayarak en az bir aylık sürenin geçmiş bulunması…” gerekmektedir.[49] İşçi ve işveren arasındaki iş sözleşmesinin bitiminden itibaren hazırlanan ibranamenin, borcu sonu erdiren bir sözleşme olarak nitelendirilmesi hukuken mümkün değildir. İlgili hüküm ile amaçlanan sözleşmenin tarafları arasında bitmesine müteakiben işçinin sağlıklı olarak düşünmeyip acele karar vermesini engellemektedir. Çünkü işçi hayatın olağan akışı içinde işçilik alacaklarına bir an önce kavuşmak için ibranamenin üzerinde fazla düşünmeden imzalamaktadır.[50] Bundan dolayı doktrinde farklı yorumlar da olsa bu hükmün isabetli olduğunu düşünmekteyiz.

İş sözleşmesinin fesih tarihinden itibaren bir aylık süre dahilinde yapılan ibranamelerin düzenlenmesi yasaklanmaktadır. Buradan ibranameyi düzenlemenin sadece bahse konu olan bir aylık süre içinde yapılmaması gibi bir anlam çıkabilmektedir. Bu düzenleme yapılırken ibra yasağı koymak yerine ibranın yapılacağı tarihi açıkça belirtmek olabilirdi. Yıllık izin ücreti, sözleşmeden kalan bakiye ücret alacağı, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı gibi feshe bağlı alacaklar bakımından sözleşme devam ederken ibra sözleşmesinin yapılması şüphesiz geçersizdir. Ancak ikramiye, prim, fazla çalışma hafta tatili ücreti, genel tatil ücreti gibi feshe bağlı olmayan alacaklar bakımından herhangi bir düzenleme mevcut değildir. Bundan dolayı bahsedilen durum yargı kararları ile düzenlenecektir.[51]

  • İbranamenin Şekli ve İçeriği

Türk Borçlar Kanunu’nun 420’nci maddesinde ibranamenin şekli ve içeriği düzenlenmiştir. Buna göre “İşçinin işverenden alacağına ilişkin ibra sözleşmesinin yazılı olması…ibra konusu alacağın türünün ve miktarının açıkça belirtilmesi…şarttır.” şeklinde kaleme alınmıştır. İşçinin işverenden alacağı bulunması takdirde bu alacağı ibra etmesi yazılı şekilde yapılması gerekmekteyse de, işveren tarafın işçi tarafından alacağı bulunması halinde bu alacak ibra edilmesi gerektiği zaman ibranın yazılı şekilde yapılmasına gerek yoktur.[52]

Kanunda ayrıca bir düzenleme bulunmadığından dolayı ibranın geçerliliği için adi yazılı şekil yeterlidir. Noter aracılığı ya da özel bir şekle tabii değildir. Ancak noter huzurunda yapılan ibra söz konusu olduğu takdirde düzenleme tarihi ile ilgili anlaşmazlıklarla ibra sözleşmesinin iş ilişkisi başlamadan veya devam ederken alındığına dair uyuşmazlıklar ortadan kalkacaktır[53]

İbranamenin yazılı olmasının yanında, ibra konusu alacağın türünün ve miktarının açıkça belirtilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde ibranamenin geçersizliği söz konusu olacaktır. Bu durumdan dolayı gösterilen miktarların hangi alacak kalemlerine ait ise açıkça belirtilerek; kıdem ve ihbar tazminatları, ücret, ek ücretler, yıllık ücretli izin alacağı gibi kalemler tek tek gösterilerek düzenlenmelidir.[54]

 

  • Ödemenin Noksansız ve Banka Aracılığı ile Yapılması

İbranamenin geçerlilik şartlarını düzenleyen 6098 sayılı kanunun 420‘nci maddesinin 2’nci fıkrasında “ …ödemenin hak tutarına nazaran noksansız ve banka aracılığıyla yapılması şarttır…” ödeme şekli düzenlenmiştir. İbranamenin ruhuyla bağdaşmayacak şeklide kaleme alınan bu madde ile ibraname ancak işçinin alacakları noksansız ve banka aracılığı ile ödenmesinden sonra düzenlenebilecektir. Bu düzenleme ile işçi ve işveren arasında bulunan iş ilişkisinde işçi lehine doğmuş olan alacak bakımından ibra ile bu borcun sona ermesi mümkün değildir. Kanun koyucu ilgili maddede ifa ve ibra kurumunu birbirine karıştırmıştır. İşçinin işverenden alacağını tamamen ödemesi halinde burada ibradan değil, tam olarak ifan bahsetmemiz gerekmektedir. İfa ile sona ermiş olan bir borç tekrar ibra ile canlandırılıp tekrar sona erdirilemez. Esasen ibraname TBK’nin 132’nci maddesine genel olarak düzenlendiği kadarıyla borcu tamamen  ya da kısmen ortadan kaldıran bir sözleşmedir. Bu durumda ibra sözleşmesi borcu sona erdirmeyip, borcun sona erdiğini ispatlayan bir müessese olarak karşımıza çıkmaktadır.[55]

Ödemenin bankalar aracılığı ile yapılması ile İş Kanunu’nda yer alan ve ücretin işyerinde ya da şahsa özel açılan banka hesabına ödeneceğini öngören hükmüyle 1.1.2009 tarihinde mevzuata dahil olan “Ücret, Prim, İkramiye ve Bu Nitelikteki Her Türlü İstihkak, Bankalar Aracılığıyla Ödenmesine Dair Yönetmelik[56]” ile bağdaşmaktadır. Her ne kadar bu düzenleme ile en az 10 işçi çalıştıran işveren için geçerli olsa da ibranamenin geçerliliği koşulu olarak sayılan banka aracılığı ile ödeme herhangi bir işçi sayısı ile kısıtlama yapmadığından dolayı iş yerinde ne kadar işçi çalışırsa çalışsın ibraname ödemenin banka aracılığı ile yapılması gerekmektedir.[57]

 

  • Makbuz Hükmündeki Ödemeler

Türk Borçlar Kanunu’nun 420’nci maddesinin 3’üncü fıkrasında “Hakkın gerçek tutarda ödendiğini ihtiva etmeyen ibra sözleşmeleri veya ibra beyanını muhtevi diğer ödeme belgeleri, içerdikleri miktarla sınırlı olarak makbuz hükmündedir. Bu hâlde dahi, ödemelerin banka aracılığıyla yapılmış olması zorunludur.” demek suretiyle ifa ve tam ibra olarak nitelendirilmeyen ödemeler ibraname olarak nitelendirilmeyerek makbuz niteliğinde olacaktır.  Makbuz ise borçlunun isteği üzerine alacaklı tarafından verilmesi zorunlu olan, alacaklının alacağını borçludan tahsil ettiğini ispatlayan bir belgedir. Makbuz içeriğinde yer alan ödeme miktarının dışında kalan bakiye alacak miktarı alacaklı tarafından talep edilebilecekse de ibranın hukuki niteliği bu yönde olmayıp, borcu ortadan kaldırmaktadır. Ancak yine yasada sıkı bir şekilde uygulanan ibra müessesinde yapılan bu ödeme banka aracılığı ile yapılmadığı takdirde makbuz niteliğine de haiz olmayacaktır.[58]

Miktar içeren ibranameler makbuz kabul edilmişse de ibranamenin iptali için bir süre düzenlenmemiştir. İbranamenin makbuz sayılması, 6098 sK.’nın yürürlüğe girmesinden önce Yargıtay miktar içeren ibranamelere de geçerlilik tanımış ve ibranın borcu sona erdiren niteliğini ön plana çıkarmıştır. Bu verilen kararlar dolayısıyla iş hukukunun temel ilkelerinden işçi lehine dar yorum ilkesi kısıtlanmış ve daraltılmıştır. YHGK’nın 21.10.2009 tarihli 2009/396 E. ve 2009/441 K. sayılı kararı ile fesihten sonra düzenlenen ve alacak kalemlerinin tek tek sayıldığı ibranamede, irade fesadı halleri ileri sürülüp ispatlanamadığı takdirde ibra iradesinin geçerli sayılmalı olduğu ifade edilmişse de; içtihat düzeni ile şekillenen ibra kurumunda miktarın belirtildiği ibranamelerin makbuz niteliğinde kabul gördüğü yargı kararlarında görülmektedir.[59]

 

SONUÇ

İbraname, bir alacağı kısacası bir hakkı ortadan kaldıran bir hukuki müessese olduğu için, özellikle de uygulamada işveren ve işçi arasında karışımıza çıktığından, günlük yaşantıda sıklıkla karşımıza çıkmaktadır. 1.7.2012 tarihine kadar Türk hukukunda ibra yasal bir platforma oturtulmadığından dolayı konu Yargıtay’ın içtihatları ile çözümlenmekteydi. Yüksek Mahkeme iş hukukunun temel ilkelerinden olan işçiyi koruyucu niteliğinden hareketle; uzun yıllardan beri karşılaştığı anlaşmazlıklara, hukukun genel ilkeleri çerçevesindeki geliştirdiği yorumlarıyla, ibra müessesinin geçerliliği, niteliği hakkında bir çerçeve çizmiştir. 1.7.2012 tarihinden itibaren ise ibra kurumu yapılan yeni düzenlemeler ile mevzuatta yerini almıştır.

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu ile yasal zemine oturan ibraname için ilgili yasayla birlikte yasal geçerlilik şartları ortaya çıkmıştır. Yargıtay’ın yasayla çelişmeyen tüm içtihatları yerini korumakla birlikte yasa da yer alan bazı eksiklikler yine iş hukukunun kendine özgü ve işçiyi koruyucu nitelikteki ilkelerinden hareketle yasal şartlara içtihatlar ile birlikte yenileri eklenebilecektir.

Özellikle belirtmek gerekir ki kanun koyucunun ibra ve ifa kurumlarını karıştırması sebebiyle iş hukukunda 6098 sayılı kanun ile ibra müessesi anlamını kaybetmektedir. Çünkü kanunun ilgili maddesine göre alacak miktarı tam olarak ödenmediği takdirde taraflar arasındaki sözleşme ibra olarak sayılmayıp sadece belge niteliğinde makbuz olarak değerlendirilmektedir. Zaten alacak miktarının tam olarak ödenmesi durumunda ise borç ilişkisi ifa yoluyla sona erecektir. Sona eren bir borcun ise ibra edilmesi gibi bir durum söz konusu olmayacaktır.

Tüm bu bahsedilenler işçinin işvereni ibra etmesi ile alakalıdır. İşverenin, işçisinden alacağı olması halinde ibra etmesinde herhangi bir engel yoktur.

KAYNAKÇA

REİSOĞLU, Safa: Borçlar Hukuku, İstanbul, 2008.

AKTAY, Nizamettin: İş Hukuku, Ankara, 2007.

ÇİL, Şahin: İş Hukukunda İbra Sözleşmesi , İstanbul, 2006.(İbraname)

ÇİL, Şahin: 6098 Sayılı Borçlar Kanunu Hükümleri Çerçevesinde İş Hukukunda İbra Sözleşmelerinin Geçerliliği, SİCİL İş Hukuku Dergisi, S.21, 2011.(İbranın Geçerliliği)

ÇİL, Şahin: İbra Sözleşmesi ile İkale Sözleşmesinin İş Güvencesine Etkileri, SİCİL İş Hukuku Dergisi, S.7, 2007.(İbra ve İkale)

ÇİL, Şahin: İş Hukukunda İbra Sözleşmesi, KAMU-İŞ, C. 7, S. 3, 2004. (İbra Sözleşmesi)

ÇOPUROĞLU, Çağla: İşveren Açısından Tarihe Karışan İbraname ve Yargıtay Uygulamaları, Çankaya University Journal  of Law, , Ankara,2012.

EREN, Fikret: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul, 2010.

ERMAN, Çiğdem: Yargıtay Kararları Işığında Türk İş Hukukunda İbra Sözleşmesi, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2002.

İZMİRLİOĞLU, Ayça: 6098 Sayılı Kanuna Göre İbraname, Prof. Dr. Aydın Zevkliler’e Armağan, Yaşar Üniversitesi Elektronik Dergisi, C. 8, Özel Sayı, İzmir, 2013.

KILIÇOĞLU, Ahmet. M: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara, 2012.

MOLLAMAHMUTOĞLU, Hamdi: İş Hukuku, 3. Baskı, Ankara, 2008.

OĞUZMAN, M. Kemal / ÖZ, M.Turgut: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul–2005,

ÖZ; Tuğba: Türk İş Hukukunda İbraname Uygulamaları, Yayımlanmamış Yüksek Lisans

SÜZEK, Sarper: İş Hukuku, İstanbul, 2015.

ŞEN, Murat: 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’na Göre İş Hukukunda İbra Sözleşmesi, LEGES Özel Hukuk Dergisi, C.1, S.1, 2013.

TANDOĞAN, Haluk: La Nullité, L’annulation et la resiliation partielles des contrats, Geneve 1952.

TURANBOY, K. Nuri: İbra Sözleşmesi, Ankara, 1998.

UYGUR, Turgut: Borçlar Kanunu, C. 2, Ankara, 1990.

YILMAZ, Halil: İş Hukukundan Kaynaklanan Tazminat Alacaklarında İbra, Çimento İşveren, 2010.

UYAP Mevzuat İçtihat Programı

http://www.kazanci.com

[1] REİSOĞLU, Safa: Borçlar Hukuku, İstanbul, 2008, s. 360

[2] İZMİRLİOĞLU, Ayça: 6098 Sayılı Kanuna Göre İbraname, s. 3

[3] SÜZEK, Sarper: İş Hukuku, İstanbul, 2015, s. 797

[4] Bkz. YHGK’nun 27.4. 1983 T., 1980/3055 E.,1983/427 K. sayılı kararı, UYAP Mevzuat İçtihat Programı

[5] Bkz. YHGK’nun 08.03.2006 T. 2006/9-20 E., 2006/52 K. sayılı kararı, UYAP Mevzuat İçtihat Programı

[6] Bkz. Yargıtay 9. HD’nin 09.11.2005 T. 2005/4540 E., 2005/35429 K. sayılı kararı, UYAP Mevzuat İçtihat Programı

[7] Bkz. YGHK’nun 04.10.2006 T. 2006/9-582 E. 2006/625 K. sayılı kararı, UYAP Mevzuat İçtihat Programı

[8] AKTAY, Nizamettin: İş Hukuku, Ankara 2007, s. 218.

[9] SÜZEK, a.g.e., s. 722.

[10] İZMİRLİOĞLU, a.g.m., s. 4

[11] ÇİL, Şahin: İş Hukukunda İbra Sözleşmesi, Kamu-İş, C.7,2004, s. 5

[12] YILMAZ, Halil: İş Hukukundan Kaynaklanan Tazminat Alacaklarında İbra, Çimento İşveren, 2010, s. 46

[13] OĞUZMAN, M. Kemal / ÖZ, M.Turgut: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul, 2005, s. 412

[14] MOLLAMAHMUTOĞLU, Hamdi: İş Hukuku, 3. Baskı, Ankara, 2008, s. 846

[15] Yargıtay 9. H.D. 06/07/1967 tarihli ve E: 1967/7072, K: 1967/6175 sayılı kararı, www.kazancı.com

[16] EREN, Fikret ; Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul, 2010, s.167

[17] ÖZ; Tuğba: Türk İş Hukukunda İbraname Uygulamaları, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2006,s.16

[18] TURANBOY, K. Nuri: İbra Sözleşmesi, Ankara, 1998, s.105

[19] KILIÇOĞLU, Ahmet. M: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara, 2005, s.35

[20] Ayrıntılı bilgi için bkz. ERMAN, Çiğdem: Yargıtay Kararları Işığında Türk İş Hukukunda İbra Sözleşmesi, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2002, s. 11

[21] ÇİL, Şahin: İş Hukukunda İbra Sözleşmesi , İstanbul, 2006,İbraname, s.7

[22] İbid, s.7

[23] EREN, a.g.e., s. 1260

[24] KILIÇOĞLU, a.g.e., s. 821

[25] TURANBOY, a.g.m, s.35

[26] İbid, s. 38

[27] ÇİL, İbra Sözleşmesi, s. 135

[28] TANDOĞAN, Haluk: La Nullité, L’annulation et la resiliation partielles des contrats, Geneve 1952, s.14-15

[29] ÇİL, Şahin: İş Hukukunda İbra Sözleşmesi, KAMU-İŞ, C. 7, S. 3, 2004, Sözleşme, s. 134

[30] OĞUZMAN/ÖZ, a.g.e., s. 577

[31] TURANBOY, a.g.m., s.34

[32] UYGUR, Turgut: Borçlar Kanunu, C. 2, Ankara, 1990, s.517

[33] Yargıtay, H.G.K. 24.11.1999 gün, 1999/9-968 E. – 1999/983 K. (www.kazancı.com.tr)

[34] TURANBOY, a.g.e., s.35

[35] Yargıtay 9.HD. 15.10.2010 gün, 2008/41165 E, 2010/29240 K. (www.kazancı.com.tr)

[36] Yargıtay 9.HD. 5.11.2010 gün, 2008/37441 E, 2010/31943 K. (www.kazancı.com.tr)

[37] Yargıtay 9. HD 25.01.2010 Tarih, 2009/21161 E. 2010/1029 K. (www.kazanci.com.tr)

[38] Yargıtay 9. HD. 29.12.2003 Tarih 2003/10704 E. 2003/23415 K. (www.kazanci.com.tr) 

[39] Yargıtay HGK 29.03.2006 Tarih, 2006/9-82 E. 2006/118 K. (www.kazanci.com.tr) 

[40] 19 Yargıtay HGK 29.03.2006 Tarih, 2006/9-82 E. 2006/118 K. (www.kazanci.com.tr)

[41] Yargıtay 9. HD 03.06.2008 Tarih, 2007/37496 E. 2008/13783 K. (www.kazanci.com.tr)

[42] Yargıtay 9. HD.25.12.2006 Tarih, 2006/27096 E. 2006/3363 K. (www.kazanci.com.tr)

[43] Yargıtay 9. HD. 4. 11. 2010 gün 2008/37372 E, 2010/31566 K. (www.kazancı.com.tr)

[44] Yargıtay 9. HD 11 .11.2004 Tarih 2004/9972 E. 2004/25680 K. (www.kazanci.com.tr)

[45] Yargıtay HGK 22.10.2008 Tarih 2008/9-639 E. 2008/653 K. (www.kazanci.com.tr)

[46] ÇOPUROĞLU, Çağla: İşveren Açısından Tarihe Karışan İbraname ve Yargıtay Uygulamaları, Çankaya University Journal  of Law, 2012, Ankara, s. 96

[47] ÇİL, Şahin: 6098 Sayılı Borçlar Kanunu Hükümleri Çerçevesinde İş Hukukunda İbra Sözleşmelerinin Geçerliliği, SİCİL İş Hukuku Dergisi, S.21, 2011, s. 81.(İbranın Geçerliliği)

[48] İZMİRLİOĞLU, a.g.m., s. 14

[49] SÜZEK, a.g.e., s. 797

[50] İZMİRLİOĞLU, a.g.m., s. 15

[51] ÇİL, İbranın Geçerliliği, s. 78

[52] SÜZEK, a.g.e., s. 797

[53] ŞEN, Murat: 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’na Göre İş Hukukunda İbra Sözleşmesi, LEGES Özel Hukuk Dergisi, C.1, S.1, 2013, s.19

[54] ÇOPUROĞLU, a.g.m., s. 101

[55] SÜZEK, a.g.e., s. 798

[56] Ücret, Prim, İkramiye ve Bu Nitelikteki Her Türlü İstihkakın Bankalar Aracılığıyla Ödenmesine Dair Yönetmelik, RG, 18.11.2008/27058

[57]  ÇOPUROĞLU, a.g.m., 2012, Ankara, s. 104

[58] SÜZEK, a.g.e., s. 799

[59] ÇİL, Şahin: İbra Sözleşmesi ile İkale Sözleşmesinin İş Güvencesine Etkileri, SİCİL İş Hukuku Dergisi, S.7, 2007, s.26(İbra ve İkale)